29 Aralık 2014 Pazartesi

MUHALİF İNŞA




Akif, bugün bazı çevreler tarafından marjinalleştiriliyor. Halk ve devletle karşı karşıya getirilmeye çalışılıyor. Devlet, millet ve siyasi irade dışında bir bağlama taşınıyor. Öte yandan Akif, devlet ve medeniyet karşıtı ya da kendi halkının siyasasına muhalif bir tip gibi kurgulanıyor. Akif’i kendi fikri şablonlarını doğrulamak için kullananlar var. Akif, onların ellerinde olur olmaz şeyler için kırılıp dökülüyor. Onlar Akif adına yanılgılara sebep oluyorlar.  Ebedi bir Osmanlı muhalifi şeklinde göstermek gibi çabaları var şairi. Elbette  Akif’i İkinci Abdülhamit’e karşı takım tutar gibi savunmanın etkisi büyük bunda. Tersinden ötekiler için de aynı şey düşünülebilir. Oysa bu ebedi bir şey değildir. Akif, II. Abdülhamit ile gönül barışını sonradan tesis cehdine gider. Sonrası Abdülhamit’in, yüce halifelik makamının  bileceği iştir. Ortada çünkü büyük bir sorumluluk var. Hal olayı bizde bir kırılmadır. Osmanlı topraklarında ilk kez, akıl, devletten ayrı hesap yapan bir entelektüel camiaya geçmiştir. Bu geçiş de zaten devletin canına okumuştur. 17. Yüzyıldan beri akıl,  devletin eline geçmiştir gibi bir yargı yanlıştır.* Muhalifliği saptıran bir inşaya hizmet eder. Dediğim gibi Akif’i hep muhalif göstermek  şairin aşağıdaki dizeleri uyarınca entelektüel zulme ortak olmak anlamına gelir. Bizdeki kutlu devlet anlayışını çarpıtır. Veriniz baş başa; zira sonu hüsran-ı mübin, Ne hükümet kalıyor ortada billahi, ne din.


(Tam metin Kuruluş’tadır.)

Adem Kalan