Bazı şehirler yere tırnaklarıyla, demir yumruğuyla tutunur. Taşkent, böyledir. Ama Isfahan, ipekten saçaklarıyla, etekleriyle yere eğilir. Oldukça zariftir, uçucudur. Bu anlamda kentlerin Meryem’idir.
Yeryüzü ağacının dallarında kızarmış bir elma gibi süzülür. İslam mimarisi meyveye ermiştir. Ruhtaki idea ve tabiattaki idea bir olmuş, ahenk bulmuştur.
İlmi de erenlerindeki tavır da şehre acayip bir hava veriyor. Selçukidir, Farisidir. İkisinin de müzikaliteleri zirvededir. Nakışlıdır. Isfahan’ın eren yüreklileri, göğü gibi akışkanlar. Sanki temiz hava gibi yaşayıp konuşup, temiz hava gibi yazıyorlar.
Küfe’de ilmin dili olan ibâre yoğunluktaydı. Isfahan’da ise mârifetin dili işâret ön plandadır. Hiper- desenler diyeceğimiz tatta, coşkun bir espri de var kullandığı çizgilerde. Belki de Doğu’ya has mimari kaligramlar da diyebiliriz buna. Bilge bünyelerin geometrik hat meşki ya da.
Y.T.
15 Kasım 2018 Perşembe
8 Kasım 2018 Perşembe
ANKARA
Ankara’da Selçukluya kadar gökten gelen bir kubbe yoktur.
Yani kubbe bize gökten gelişi haber verir. Metafizik filizlidir. Sema ile yer
arasında geliş gidişlidir. Ve göklerden iniş, dört unsuru burada fena
dönüştürmüştür. Roma kartalının uçtuğu ve eski milletlerin putlarının kurulduğu
bu toprakların ruhunu göklere doğru kubbeye ve minareye çevirmiştir.
Bir yandan da devletler için güç gösterisinin yapıldığı
arena gibidir. Araplar ve Türkler Bizans ile hesaplaşmalarını burada yapmıştır.
Moğolların talan alanıdır. Burası göklerden geleni önce, ilimle, sanatla değil;
kılıçla almıştır. Metafiziğin parsı gibidir. Alparslan ile bu topraklara gelen
fetih duygusu, kılıç ile hikmet arasındaki geçişkenliği sağlayarak, bu kentin
eski barbar tabiatının yumuşamasını sağlamıştır.
Osmanlı zamanında dergah hüviyetine ulaşmıştır.
Nagehan ol şara vardım, ol şarı yapılır ördüm
Ben dahi bile yapıldım taş ve toprak arasında
Derken Hacı Bayram Veli, aslında Ankara’nın nasıl da
yeniden gökkubbeyle inşa edildiğini, fiziğinin metafizikten çıkarıldığını
anlatmaya çalışmıştır. Kutlu Milli Mücadeleyi başlatacak ruhu yoğurmuştur.
Cumhuriyet döneminde, gökkubbe ile Roma heykellerine özen
(batıcılık) yan yana yürümüştür. Sanırım coğrafyamızı Üçüncü Roma (İslam Roma’sı)
olarak addetme fikri de bu kargaşadan doğmuştur.
Ki irfanımız ve mimarimizdeki ölçü , Roma makasının
karar veremeyeceği kadar derindir. Roma ahengi insanımızın ulu ahengine öksedir. Aslında maddiyatçı ve oldukça dışarlıklı Roma,
para gibi kara.
Oysa Ankara, bizde,
ulu nefeslerden hasat edilen üründür,
harmandır. Bin yıl önce Asya’dan Batı’ya doğru verilen Tanrı
selamının adıdır.
Yeprem Türk
KONYA
Tarihin,
tabiatın öldürüldüğü ve yeniden dirildiği bir şehirdir. Dışarıdan
yanarken içerden anka gibi doğuşun şehridir. Her yönden böyledir. Akide,
medeniyet, siyaset, şiir.
Çağının gereği
Konya da görmüştür, Moğolları, Haçlıları. Mavi gök altında yaşamış toprağımın
bu neşidesini de üten, değil mi ki ilmimizi irfanımızı sanatımızı çirkin
pençeleriyle parçalayan yeryüzünün bu kaba ayıları.
Mevlana İran
şiirinin ve yazın sanatının zirvesidir. Fars sanatındaki süs, Konya’da göksel
bir duruma erdi. Bundan sonra Fars diline binecek süsleme, sözün simlerini de
özünü de Pisagor tası gibi çekip boşaltabilirdi. Yunus’un sanatta yalınlığa ve
sehli mümteniliğe dönüşü biraz da bundandı. Yunus, sözü, öze, sanatın kaynağına,
başlangıcına döndürdü.
Mevlana, Konya’yı
Yunus’un sanatına verdi. Konya hem Yunus hem de görklü bir semazendi. Döndü
döndü, yaşadı ulu irfan üstünde.
O günden beri Konya
için irfan ilahi bir taamdır. Tanrı nimetleri bu formatta akar buraya. Tabiatı
da ruhu da sıcaktır.
İkindi
vakitleri, tüm İslam şehirlerinde gariptir, hislidir. Güneş ufukta eğilirken,
insanın içi, doğrulur. Sokaklara berzahtan bir gurbet duygusu yayılır. Yüksek
sesler ufak ufak ezilir, mırıltıya dönüşür, Nargile gibi tüter bu saatlerde
Konya. Konya bu vakitlerde berzahtan bir radyo olmuş sanki bir el onun akustikli
sesini yavaş yavaş kısmakta. Ses elçisi dıştan içinize yönelmekte.
Ümmetin bin
yıllık ameli olarak duru gök altında durmakta.
Tabiat da
burada Tanrı’ya kulak vermiş. İnsan elinden çekiç yemiş, ruhtan ışık kapmış.
Akide görmüş. Ahenk almış. Yumuşamış, sertleşmiş. Eğrilmiş. Doğrulmuş. Erimiş.
Donmuş. Akmış. Nurlanmış. İnsanına bahçe, medrese, han, vakıf, ev bark
olmuştur.
Anadolu’nun
ortasında bir cennet meyvesi gibidir Konya. Aşk başıdır. Cezbesi, aşkın tikidir.
Mefkuresi vakıf düşüncesidir. Saflığın otağıdır. İrfan ikametgahıdır. Toprağa
salavat gibi bir inşadır.
Yeprem Türk
EY ESKİ EREN
Bir atom postuna
benzer yaşadın
Dehlizde nice
elemente itikaf olma peşinde
Paralandın
Havai bir oya gibi
işlendin yurduna
Dünya zırhı bunalttı
seni
Ahretin dünyaya
selamıydın
Verildin alındın bitti
Söyleyelim emeğindeki
teri
İçten dışa bekanın
dünya bedenine
Çıkardığı
kabarcıklardan biri
Sorun, malın kula
Allah’ından çok
olması değil mi ?
Görmedik parmak
uçlarında
Cimrilik denen karbon
monoksiti
Yoksullar için her
gün
Saldın sokağa keseni
başıboş serseri
Yeprem Türk
DÖNÜŞÜMLER
Dünya üstünde siyasal olarak yeni genetik haritalar
kuruluyor.
Amerika, temellerini kuran öze kulak verdi. Avrupa’dan
ayrıldı. İngiltere ile birlikte sessiz sedasız, bir gelecek kurgusu üzerinde,
ilişkileri pişirmeye çalışıyor.
Avrupalı devletler, bunu fark etti. Safları sıklaştırmaya
çalıştı. En azında büyük bir Avrupa ordusunun gereğini dillendirmeye başladılar.
Medeniyetler ve uygarlıklar bakımından dünya üzerindeki
politik ve tarihsel ana başlıklar, alt şubeleri yutmakta. Ülkeler, kendilerini
kadim medeniyet daireleri içine atmaya yelteniyor.
Dediğimiz gibi, Avrupa kadim Grek uygarlığında karar
kılarken; Amerika ve İngiltere, eski Roma’yı seçti.
Zaten geçmiş yüzyılda, İngiliz ve Amerikan şairleri
birlikte anılmaya başlanmıştı. Örneğin Sylvia Plath hem İngiliz hem Amerikan
şairidir. Sanki İngilizler ile Amerika arasında, bizim 11. yüzyılda Farisilerle
birlikte kurduğumuz bir medeniyet yapısına ve etkileşimine benzer bir iletişim
var. Bilirsiniz Mevlana hem Türk şairi hem Farisi’dir.
Kuveyt, Türkiye ile ilişkiler bağlamında Katar’ın örnek
alınması gerektiğini belirtmiş. Bu istek bir entegre olayı değildir. Bu durum,
Kuveyt için Muhammed’e (S.A.V.) Mehmet
olmaktan başka nedir ki?
Y.Türk
3 Kasım 2018 Cumartesi
KAŞGAR
İlk Türkçe sözlük burada yazılmıştır. Bir gramer şehridir.
Türkçe’nin medeniyet dili olmaya doğru adım attığı yerdir.
Etrafı, yüce dağlarla tabiatın hacı babaları ile
çevrilmiştir. Tarım ve su dokusundadır, kültürü.
Haniflikten
İslam’a geçişin tüm tatlı ve şuh nekahâti üzerindedir.
Görürsünüz bunu, onun tarihini inip çıktınız mı, alçağına
yükseğine varıp baktınız mı.
İlk defa İslam olan halka ve kente melekler daha çok mesai
harcar, neşe gibi tatlı duygular saçar ödül olarak, derler. Gerisi sana
kalmıştır emeğe ve sadakate, diye de eklerler.
Peygamber-i Ekber'e Mehmed olunan yılların başladığı yerler.
Medeniyetimizin bir eşiğidir, ulu kapısıdır. Fetih
akidesi ve hissi Anadolu’ya, kendine özgü lisanla buradan girmiştir.
Daha sonra yazacağım Bursa, dimağımda Ş ve L
harlerini öne çıkarır. Ve denizle suyla yan yanadır. R’yi de kapsar, çünkü
lisanda dans etkisidir. Çöl kentlerinin sesi F S M’dir. Çöl de bir bakıma deniz
kadar; kum ise su gibi hareketlidir. Ve R sesi, müziğidir. Oysa P Ç T K denizsiz
Asya’nın, Kaşgar’ın sesidir. Serttir. Buranın hayatında ve yazının da R sesi, yani kıvraklık kaynağı göktendir.
Biri rahmana, su gibi gider kıvrıla kıvrıla.
İkincisi kum gibi savrula savrula. Üçüncü dil, cengaverdir yara yara ulaşır. Ve
ilerde Kaşgar, Anadolu’ya da böyle varacaktır.
Güller şehridir. Ve bir gül, burada elbiseye, duvarlara
işlenen en etkin çiçektir. Gül, Mehmed’in elinde Allah’a penceredir,
açılır.
Sakin bir tavır, saf bir şuurdur; duyguda sadedir. İlk ışıma
meyvesidir. Asya ağacının dallarında ilk yeşeren İslam çiçeklerinden. Bu
ana duygunun ilhamı burada hep dolaşır.
Şehir
kurarken doğada kalan parçalarını toplamışlar. Muhiti, kendileriyle bütünlemişler.
Ruhlarıyla, tabiatta vakit geçirmişler. Maddeyle neşideler yapmışlar.
Mimarisinde renkler sanki itikafa girmişler sonra duvarlara geçmişler.
Hak yemeden,
aşırılıklar saçmadan sade bir tarz nizam eylemişler.
Üstü salkım salkımdır. Göğünün cıvataları gevşek gibi durur,
sanırsınız ki yere düşecektir, süzümlüdür ve temiz yüzlü gecelerde gökler,
nurunu aşağı silkeler gibidir.
Y.T.
29 Ekim 2018 Pazartesi
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)