4 Eylül 2016 Pazar

ŞEHİRLER ARASI BAĞLAR




Yunus mürid, Tapduk mürşiddi; ancak ikisinin de muradı ulu peygamberin şeriatiydi.  Bu şeriati Yunus, Tapduk’un dergahında hıfzediyor, yine onun rehberliğinde peygambere, Allah’a varıyordu. 

Her varlık çünkü kendi cinsiyle hemhal oluyor, yaratılış esrarını böyle çözmeye çalışıyordu.

Benim millet mevzuunu peygambere bağlamam da aslen bu yasadan kaynaklanıyordu.
Mekke’ye gidemeyen İstanbul’a gelir. (Bosnalı edebiyatçı, şair Naida Mujkiç) 26 Haziran 2016, Yenişafak, Pazar Eki.

Bu cümleyi okuyunca, şehirlerin de kendi aralarında aynen yukardaki mürid mürşid bağına benzer bir ilişki sergilediklerini düşündüm.

Halk, Mekke’ye gidemeyince İstanbul’a geliyoruz, diyor. Acaba bu bir sapma mı? Hurafe mi? Yoksa Mekke’nin yerine İstanbul’u konumlayan bozguncu bir deyiş mi? Çünkü Kemalettin Kamu da ‘Kabe Arab’ın olsun/ Bize Çankaya yeter’ demişti. Çankaya’yı Kabe’ye alternatif olarak konumlamıştı.

Hayır. Bunların hiçbirisi değil. Bu ilginç sözü söyleten mana şudur:  Yani İstanbul bize Mekke’yi hatırlatır, Yunus’un mürşidinin  Yunus’u Peygambere götürmesi gibi İstanbul’da bizi Mekke’ye götürür. Yani İstanbul, Mekke’ye baktığı sürece kaimdir.

Çok önceleri, ‘Semerkant, Medine; Tirmid, Mekke oldu…’ dizeleriyle Suzeni de aynı durumu anlatmaya çalışmıştı. Semerkant ve Tirmid, Mekke ve Medine’nin rengine boyandı, demek istemişti.


Yeprem Türk

uyum



Sezai Karakoç yazmayı bıraktı, sadece konuşması gerektiğini bildiği mevzular üzerine konuşuyor. Diriliş Partisi şubeleri Sezai Karakoç için beyan yerleridir. Ve Sezai Karakoç, kendi konusuna o derece hakim ki Diriliş geleneğini bu yaşında sapmadan sürdürüyor. İtikadındaki uyumu devam ettiriyor.

Nuri Pakdil, ara ara sosyal medyadan bir şeyler paylaşıyor. Edebiyat dergisinin ana direği olarak yaşadığını hala hissettiriyor. Sözünü başladığı gibi bitiriyor.

Yani ikisi de bir denge üzerinde gitti, gidiyor.

İsmet Özel'de denge sarsılır gibi oldu. Şimdilik İstiklal Marşı Derneği’nde yazılarına ve eylemlerine devam ediyor, Özel.  Aslında İsmet Özel, saklandıkça güzelleşiyor, değerleniyor.

Demek istediğim şu:


Cemil MeriçKonfüçyüs’un neredeyse bir ömür et yemediğini ve bu hususta riyazet sahibi olduğunu söyler. Ancak arkasından acıklı Konfüçyüs’ün de ölümünün, son demlerinde yediği domuz etinden kaynaklandığını ekler.  Bunu şunun için söylüyorum. Birçok alim ve entelektüelin hayatının bu Konfüçyüs’ün bu anlatılan durumuna paralel seyir gösterdiği bilinir. İnsanın Siyak ve sibak  arasındaki uyumu koruması  zordur. Her alime ve filozofa nasip olmaz, bu.  Fethullah Gülen’den tutun Harun Yahya’ya kadar bu çerçeveyi genişletmek mümkündür.


Adem Kalan



3 Eylül 2016 Cumartesi

26 Ağustos 2016 Cuma

KURULUŞ DERGİSİ, EYLÜL- EKİM 2016, SAYI 17






     Millet kavramını, edebiyatı, kültürü, siyasayı, ahlakı, köklü değerlerimizi bizim asli ruhumuz Mehmedilik şemsiyesi altında okumaya devam ediyoruz. PKK (HDP), PYD, DAEŞ, FETÖ gibi terör örgütlerinin kanlı şiddetlerini artırdığı bu günlerde sözün daha kavi ve tereddütsüz söylenmesi gerektiğine inanıyoruz. Özellikle bazı  dergilerin birliğimizi, medeniyet bütünlüğümüzü zedeleyici tavırlar sergilemeye başlaması,  hem hayretimizi hem gayretimizi meydana getirdi. Millet adına açık, samimi olan, gizli niyetler taşımadan yazılan ve yaşanılan edebiyata, yani sevadül azam yazınına inanıyoruz.  Ve devletimizin ve milletimizin, bu geniş coğrafyayı, Allah'ın izniyle, büyük birlik içinde yeniden ihya edeceğine inancımız her zamankinde daha fazla. 


Y.Türk

24 Ağustos 2016 Çarşamba

MİLLET 6



Batı aydınlanmasının ihtiyaç duyduğu  millet tanımı ‘national’ kavramıyla inşa edilmiştir. Osmanlının çöküşünden itibaren biz Müslümanların İslami geleneği temel alarak oluşturduğu millet anlayışı düşüşe geçmiştir. Bu düşüş, bize, mutlak manada kendi kavramlarımıza olan güvensizliği; akabinde kendileri açısından yükselişe durmuş başka uygarlıklardan millet terimleri ihraç etmeyi salık vermiştir. Bugün anlaşılıyor ki, bu tür yönelimler, bizi çöküş bakımından daha da derinlere çekmekten başka işe yaramıyor.


Önce milletin bir kişilik, bir ortak haleti ruhiye olduğunu kavramamız gerekir.  Ancak ‘national’ terimiyle eleştirdiğimiz sığ ve ruhsuz millet kavramına bu kez de tersinden yaklaşarak Müslümanları neredeyse nihilizme sürükleyecek bir söylemle cevap veremeyiz. İşte İslam Milleti kavramı da bunlardan biridir. Millet çünkü bir kişilikle hayat bulur. Esinlendiği, kendisini hakikatiyle özdeşleştirmeye ve yol tutmaya çalıştığı bir kişilik etrafında mayalanır. Ortak bir tarihe sırt verir.  Ben tarihimizin geleneksel şifreleri itibariyle İslam Milleti adlı bir kavrama hayat vereceğini düşünmüyorum. Din Milleti diye bir şey, tarihimizin hiçbir döneminde yaşanmamıştır. Biz, Muhammedi bir milletiz. Millet olma anlayışımız da hep buradan ihya edilecek, nefes tazeleyecektir. Sezai Karakoç, insanlığın başlangıcını alır Hz. Adem’e kadar götürür.  İnsanın tarihini peygamberler tarihiyle açıklamaya çalışır. Ancak millet kavramının tarihi için aynı şeyi yapmaz, bunu karşılamak için İslam Milleti kavramını kullanır. Oysa, Madem insanlık tarihi peygamberle başlar, millet ıstılahının tarihi de aynı şekilde başlamalıdır. 

Y. Türk

18 Ağustos 2016 Perşembe

MİLLET ÜSTÜNE


Millet olmada en önemli unsur, milletin bir kişilik üstünde buluşmasıdır. İnsan çünkü ancak benzeriyle bir yol bir özdeşlik üzere yaşar. Bunu bilen Allah, Kur’an’ı, Kur’an’a yaşatmamış, O’nu bir peygambere tatbik ettirmiştir. Toplumlar da dini yaşamayı, uygulamayı peygamberlere bakarak öğrenmiş, onların üzerinden alımlamıştır.

Bizim millet anlayışımızda ‘Din Milleti’ gibi bir kavram yoktur. İslam milleti de sanıyorum, İslamcı literatürle bu sahada görünür oldu. Oysa daha önceki dönemlerde böyle bir kullanımın olmadığı bilinir. Millet kavramı hep peygamberlere dönük tanımlanmaya çalışır. İshak milleti, İbrahim milleti vs.  Ümmetçilik bu usul etrafında gelişmiştir. Yani İslam Milleti deyişi İslamcılığı; Millet- i Resulillah* ise Ümmetçiliği doğurmuştur. Bunlardan sonra  deriz ki; Mehmediler, kadim millet olma yoluna uygun olarak millet-i Muhammedi’dir.


 Millet- i Resulillah: Peygamber Efendimiz (S.A.V) in cenazeleri defnederken ettiği duada bu terkip geçer.

Y.TÜRK

10 Ağustos 2016 Çarşamba

15 Temmuz Direnmesi

-         Modern tarihimiz iki yerde Muhammedi cemali büyük sergilemiştir.  Bunlardan bir tanesi Çanakkale destanı diğeri de 15 Temmuz direnişidir.  Biri Kurtuluş savaşı iken diğeri Kuruluş mücadelesi şeklinde ortaya çıkmıştır. Mardin’den Edirne’ye kadar tüm insanımız hiçbir varlığını esirgemeden bu büyük resim içerisindeki yerini almıştır. 15 Temmuz bu açıdan hem ruhi anlamda hem dış çerçevede Muhammed’in cemalini taşıyan Mehmedilerin ikinci büyük hareketi olmuştur.


-         15 Temmuz Direnişi hiçbir taklit aşaması olmayan özgün bir direniştir.  Cumhuriyet tarihi boyunca gösterilen diğer  direnişlerde hep bir liberalizm ya da Marksizm özentisi olurdu. Bunlar, içinde bulunduğu toplumun ruhundan ziyade dış özentilere yaslanarak meydana gelen özellikler gösterirdi.  Ya bu bir isyan olurdu ya da bir çatışması şeklinde zuhur ederdi. Ve onlar da topluma direniş diye lanse edilirdi.  Modern anlamda ilk kez dünya, Batı tesiriyle beslenmemiş büyük bir yerli direnişle karşılaştı. Ve bu direniş ki, bizde daha önce yapılan kalkışmaların amacının bir direniş bir hak arayışı değil çatışma ve kaos yaratmak  olduğunu gösterdi.  Ve onların itibarını toplum nezdinde sıfırladı. Aslında 15 Temmuz Direnişi bu açıdan bakıldığında Musa’nın asası gibi geldi.  Dünyanın efendileri dediğimiz siyaset büyücülerinin tüm numaralarını yuttu. 15 Temmuz’dan sonra İslam dünyasındaki siyasi hava berrak daha da net bir hal aldı.

         ......

        Y.T.