2 Ocak 2015 Cuma

GİT ALLAH AŞKINA

 

Ben, adama üstat diyorum. O bana komünistim, diyor.  Devrimciyim dese de gerçi bir şey değişmez. Devrimcilik olmuyor çünkü bizde, ihya vardır. İşe sıkı sarılmak da denebilir belki bunun adına. Ben tertemiz sepetimi adama uzatıyorum, o, sepete olmadık pislikleri boşaltma niyeti taşıyor. Osmanlı resmen dağılalı yüzyılı aşkın bir süre geçmiş, anlıyoruz ki kafa karışıklıkları hala bitmemiş. II. Meşrutiyet aydınlarının çok çatallı yol alışkanlıkları, bunalımları sürüyor.


Ne olur bu halle? Aslında hiçbir şey olmaz. Ne maddi ne manevi çapta. Ruh yerde sürünmeye devam eder.  Toplumun ortak karakteri darmaduman edilir.  Bugün toplumsal hafızayı taşıyan ortak ruh, komünizm ve kapitalizm tarafından çekiştirilip duruyor. Bu insanımızın ruhuna bir hakarettir. Fikri ve edebi camianın ön saflarından yükselen ben komünist bir Müslüman’ım haykırmaları da bizi etki altına almamalı. 1990’larda biten soğuk savaş dönemi 2014 tarihi itibariyle tekrar başladı. Dünya üzerinde Rusya ve Amerika ikilisi yanında Çin de özgül olarak üçüncüyü temsil ediyor. Ama Rus ve Çin arasında bize yapacağı tesir bakımından bir fark yoktur. Tekrar  ABD’ci ya da Rusyacı olmak zorunda değiliz.  Kapitalist, komünist ayrımının ağına düşme mecburiyetimiz de yok. Biz Mehmed’iz. 


Adem Kalan

Şair Sayaç Değildir

Neo-epik şiir adına doksanlardan günümüze ortada bir çalışma temposu, metin dizisi var. Ama artık işler neo-epik şiir adına iyi gitmiyor.  Zaman geçtikçe, yapılan hatalar, yanlış edebiyat tarihi okumaları  gün yüzüne çıkmaya başlıyor. Yerliliği elden kaçırıyor, bilindikçe tanındıkça, neo-epik. Şiirin tavrı tam yerlilikten sıyrılıyor yani. Bazen Sünni ama  sol gerilla tavrına daha bir esir, neo-epik. Bu onun Sünniliğini zedeler. Neo' takısı, başlı başına bir garabet. Hakiki Türk şiiri içinde ise neo- eki neo-epik şiir için bir kamikazedir. Türkçe bir ek değildir yani. Doğu’da ilmi, sanatı, şiiri donduracak kadar sinsi bir ektir, neo. Neoconlar gibi. Gerçekliğe, somutluğa öncelik verilmesi neo-epiği kurtarmaya yetmez. Gerçekçi ve somutçu olmak başarılamamıştır, çünkü. Gerçekler şiirde gerçeğin yanında yorum ister, şahsiyet, özgüllük ister. Neo-epik şiir bu tutumuyla dünyada  olup bitenleri yorumsuz kaydeden, arka arkaya sayan şair sayaçlar doğurdu. Manası ve usulü falan yok bu minvalde neo-epiğin. Sünni şiiri yozlaştırdı. Ki kökeninde ve yorumlarında bu sakatlıklar vardı zaten neo-epiğin. Yanlış bilgi kullanımları ve okumaları bulunuyor. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın kullandığı bir cümle hem yanlış aktarılmış hem onun üstüne neo-epikçi bir teori inşa edilmiştir. Bu bile onu gümletmeye yetiyor. 


 Salih Can

30 Aralık 2014 Salı

Olmanın Yeni Çatısı : Mehmetli Göğü

Ah, güzel adamım benim. Seni anlamayan yürek dalında kurusun. Asi  poyrazlarda çıplansın da varoluş örtüsünü üstüne çekemesin. …’den bahsediyorum.  Cahit Zarifoğlu’nun başka bir prototipinden. Ha söyleyeyim, Cahit Zarifoğlu Akif’ten bir adım geride olmak kaydıyla ondan aşağı bir şair değil. Akif’in ateşi onda sadece başka bir perdede sahne aldı. Yandı.  Akif’in realist unsurları Zarifoğlu’nda içe taşındı.  Ve kırk yedi yaşında bekaya yürüdü, Zarifoğlu. Sağ camianın diğer önde gelenleri, yani rahatları, kabuğunda kavrulmadan menzile erdiler. Bulundukları yerden bu böyle şu söyle ahkam kestiler.  Çilesi verilmeden erilen menzil ne menzil ki? Bu menzillere pek inancım yok.  Naylondur, taklittir onlar o kadar.  Ama sen başkasın. Yanlışının bile  bir ateşte piştiği bir gerçek.  Doğruyu işaret ettiği ise başka bir hakikat. Doğrularına gelince, onlara  boynum kıldan ince.  Yani yanlışın da doğrun da bir işe yarıyor, haydan gelip huya gitmiyor hani.

Sağcılığa ısınamadığını biliyorum. Medeniyete ve kültüre de hakeza. Muhafazakarlık tiksindiriyor seni.  Bence sen bu topraklarda ebedi bir muhalifsin.  Ebedi muhalifliğin Rusya patentlisi değil demek istediğim.  Türklükte muhafazakarsın mesela. Türklerin bazı özelliklerini yitirmesine içerlemen bunu gösterir. Tamamen muhafazakarlık dışı değilsin. Ben komünistim ya da solcuyum ama solcularla işim olmaz demeni de anlıyorum.  Günde defalarca solcu kerelerce komünist olan, bunun yanında  aynı gün içinde bu oluşları onca tövbe ile yıkayan bendim çünkü. Sağın artık, bu haliyle bir ilerisi yok. Sağcılığı 'hamdım piştim yandım’dan ettiler, bundan yok. Sağcıysan, dalında yetmeden başka sepetlere düşmeye mecbur gibisin artık. Peki solculuğun var mı ilerisi, onun da yok. Bir dolap beygiri olursak var bir şeyler. Onlar da dönmek, gelmek, gitmek. Sonra gene dönmek vs.

Gel, Mehmet ol, diyeceğim sana. Burada hakikatin sepetinden başka kaba yol yok.  Ya da git bir yere kaymakam ol. Dicle’nin kıyısındaki kuzudan da sorumlusun ama.   Ebedi bir muhaliflik mi yoksa bir şeyi muhafaza etmek mi? Hangisi zor. Gör.

 


Yeprem Türk

29 Aralık 2014 Pazartesi

MUHALİF İNŞA




Akif, bugün bazı çevreler tarafından marjinalleştiriliyor. Halk ve devletle karşı karşıya getirilmeye çalışılıyor. Devlet, millet ve siyasi irade dışında bir bağlama taşınıyor. Öte yandan Akif, devlet ve medeniyet karşıtı ya da kendi halkının siyasasına muhalif bir tip gibi kurgulanıyor. Akif’i kendi fikri şablonlarını doğrulamak için kullananlar var. Akif, onların ellerinde olur olmaz şeyler için kırılıp dökülüyor. Onlar Akif adına yanılgılara sebep oluyorlar.  Ebedi bir Osmanlı muhalifi şeklinde göstermek gibi çabaları var şairi. Elbette  Akif’i İkinci Abdülhamit’e karşı takım tutar gibi savunmanın etkisi büyük bunda. Tersinden ötekiler için de aynı şey düşünülebilir. Oysa bu ebedi bir şey değildir. Akif, II. Abdülhamit ile gönül barışını sonradan tesis cehdine gider. Sonrası Abdülhamit’in, yüce halifelik makamının  bileceği iştir. Ortada çünkü büyük bir sorumluluk var. Hal olayı bizde bir kırılmadır. Osmanlı topraklarında ilk kez, akıl, devletten ayrı hesap yapan bir entelektüel camiaya geçmiştir. Bu geçiş de zaten devletin canına okumuştur. 17. Yüzyıldan beri akıl,  devletin eline geçmiştir gibi bir yargı yanlıştır.* Muhalifliği saptıran bir inşaya hizmet eder. Dediğim gibi Akif’i hep muhalif göstermek  şairin aşağıdaki dizeleri uyarınca entelektüel zulme ortak olmak anlamına gelir. Bizdeki kutlu devlet anlayışını çarpıtır. Veriniz baş başa; zira sonu hüsran-ı mübin, Ne hükümet kalıyor ortada billahi, ne din.


(Tam metin Kuruluş’tadır.)

Adem Kalan

24 Aralık 2014 Çarşamba

geleceğe olmalı



Gençlere acizane tavsiyem, tekrar doksanların yararsız edebiyat tartışmalarına geri dönmeyin. İnsan, sonradan yanıldığını anlıyor, ama iş işten geçiyor. Fayrap dergisi mesela bunu denemeye çalışıyor. Ama doksan şairlerinin çoğunun kişisel hınç ve rekabetle asıl mevzuları dışarıda bırakmak zorunda kaldıklarını iyi bilen biriyim. Örneğin, kişisel hesaplar için Kuruluş dergisini kullanmayacağım. Kuruluş milletin dergisidir. Şu aralar edebiyat bürokrasisinden ziyade halkta yankı bulması Kuruluş’un bunu gösteriyor. Dergiye ulaşan memur, tüccar, zanaatçı dergiyi kaptığı gibi soluğu Kuruluş’ta alıyor. Demek ki kendilerini Mehmetli Milleti olarak görüyorlar, onlar.  Geniş bir yerimiz olsa, Kuruluş bürosu dolup taşacak gibi. Demek ki biz halk için çıkıyoruz. Teoriler arasında boğulup kalmak istemiyoruz. Teori dediğinde ne anladığına bağlı tabii. İki yıllık veya üç yıllık hayat hakkı için yola çıkmış teorilerle de iş olmaz. Bir konuda tespit yapma hakkındaki kanaatimizde öyle. Tespit deyince aklıma geldi. Edebiyatımızda ufuk Sezai Karakoç, hayat Bülent Arınç’ gibi tespitler mesela geçersiz ve gereksizdir. Kabiliyeti olan yapıyor, kabiliyeti olmayan yapamıyor. Bu kadar basit. Yerli iktidara meydan oku, hele çok İslami ise daha çok meydan oku şeklindeki İslamcı-Mason afiş sloganları zaten kasıtlıdır. Bunu söyleyen şair de ‘Ufuk Namık Kemal ama söylem Kemal Kılıçdaroğlu’ şeklinde pekala yaftalanalabilir. Dediğim gibi, o öyle der, sen böyle dersin, bu sürüp gider. Bunun için dikkat. 

Kuruluş’un kendine has mevzuları vardır. Mehmetli Milleti, Medeniyeti, Devlet Şiiri vs. II. Abdülhamit de bu konulardan biri. II. Abdülhamit halk için de önemli. Onun en büyük şansızlığı, iktidarının devamı için halk yerine bürokrasinin onayını almak zorunda kalmasıydı. Bu durum onunla halk arasında duvarı kalınlaştırmıştır.  II. Abdülhamit’e halk seçiminin yetişmemesi, onun adına büyük bir şansızlık. Halkın iktidar seçeneğinin üç beş bürokratik figüre çarpıp geri dönmesi denir buna. II. Abdülhamit İslamcı değil padişahtır. Doğru. Ama İslamcı ve Mason bürokrasinin ağında halkına yürüyememiş bir devlet adamı olduğu onun daha doğru. Bugün bunların farkında halk. Kendi emelleri için halka belagatle bürokrasi oyunu oynayan şair varsa, artık şükür ki inançlı halk da var. 


Yeprem Türk

22 Aralık 2014 Pazartesi

ocak- Şubat 2015 KURULUŞ, sayı 7







...

Târihler ismini andığı zaman, 
Sana hak verecek, ey koca Sultan; 
Bizdik utanmadan iftira atan, 
Asrın en siyâsî Padişâhına. 


'Pâdişah hem zâlim, hem deli' dedik, 
İhtilâle kıyam etmeli dedik; 
Şeytan ne dediyse, biz 'beli' dedik; 
Çalıştık fitnenin intibahına. 
.....

RIZA TEVFİK














16 Aralık 2014 Salı

dünya nalı


                                                                         Medeniyet, asıl mevzua çatıdır.
        O asıl mevzu ki, insan oğlu biraza biraz, ahretin çocuğudur.




Cumhuriyetin yoksulluğu bir tarafa,  cumhuriyet dairesinde  ibre hala aşağıya doğru iniyorsa bir millet adına buz gibi bir düşüştür, bu.  Aşağıdadır artık her şeyler.  Dil, bilinç, ufuk, iman derecesi.  Bu seviyede, bir parmak boyu derinlik veremez insan. Ve söz ve dağarcık ve yaşam bakımından. Cumhuriyet üstünde fazla gitmemeli tarihe.  Çağımızda medeniyetimizin parçalarının ayrı ayrı cumhuriyetler üstünde uzunca taşınması  bu derinlik meselesini tamamen yok edip ve bunu da normal hale getirebilir. İnsana gerçekten böylesi yanılgılı bir duygu yükleyebilir. Bu tehlikelidir.  Ve belli bir zaman sonra üstünde yaşadığı  ufak parçaları da yitirebilir, insan.  Sadece cumhuriyetin  kapladığı matemetiksel  alanda, yaşadığını sanabilir.  Olduğu yer  anlamlı kalan bir alan olmayacaktır oysa. Anlamını bitiren alanın kendisi de bir zaman sonra yitecektir de.
Ben cumhuriyet zihniyetinin uzaması halinde inanca, bize, medeniyete ait  kalelerin kalacağını düşünemiyorum. Kalan şey herhalde artık cafeler olur. Medeniyetten arta kalan kaleler cumhuriyet içinde cafelere dönüştü. Cumhuriyete devamsa eğer, ufkumuzun yeni yüzyılı kalelerde değil, cafelerde geçireceğini umuyorum. Kaleleri teslim edeceğimiz sağlıklı bir genç nüfus yapısı dahi olmayacaktır. Bu zihniyetin, ruhu silkelenmiş bir insan tipi var ettiğini görüyoruz. Biz bu tür insanlara içi silkelenmişler diyoruz. Uhrevi duyuşlarını içinden çıkartılmışlar, ufkundan kopartılmışlar, elek diye duvara asılmışlar ya da.  İçi boş oğullar veya boru oğullar da denebilir.

Bazıları diyor cumhuriyet de bir siyasa malı. E ama bu kadar da olmamalı. İnsan ki, o  siyasa, biraz da ahret malı olsun istiyor.


Adem Kalan