2 Ocak 2015 Cuma
30 Aralık 2014 Salı
Olmanın Yeni Çatısı : Mehmetli Göğü
Ah, güzel adamım
benim. Seni anlamayan yürek dalında kurusun. Asi poyrazlarda çıplansın da
varoluş örtüsünü üstüne çekemesin. …’den bahsediyorum. Cahit
Zarifoğlu’nun başka bir prototipinden. Ha söyleyeyim, Cahit Zarifoğlu Akif’ten
bir adım geride olmak kaydıyla ondan aşağı bir şair değil. Akif’in ateşi onda
sadece başka bir perdede sahne aldı. Yandı. Akif’in realist unsurları
Zarifoğlu’nda içe taşındı. Ve kırk yedi yaşında bekaya yürüdü, Zarifoğlu.
Sağ camianın diğer önde gelenleri, yani rahatları, kabuğunda kavrulmadan
menzile erdiler. Bulundukları yerden bu böyle şu söyle ahkam kestiler.
Çilesi verilmeden erilen menzil ne menzil ki? Bu menzillere pek inancım
yok. Naylondur, taklittir onlar o kadar. Ama sen başkasın.
Yanlışının bile bir ateşte piştiği bir gerçek. Doğruyu işaret
ettiği ise başka bir hakikat. Doğrularına gelince, onlara boynum kıldan
ince. Yani yanlışın da doğrun da bir işe yarıyor, haydan gelip huya
gitmiyor hani.
Sağcılığa ısınamadığını biliyorum. Medeniyete ve kültüre de hakeza. Muhafazakarlık tiksindiriyor seni. Bence sen bu topraklarda ebedi bir muhalifsin. Ebedi muhalifliğin Rusya patentlisi değil demek istediğim. Türklükte muhafazakarsın mesela. Türklerin bazı özelliklerini yitirmesine içerlemen bunu gösterir. Tamamen muhafazakarlık dışı değilsin. Ben komünistim ya da solcuyum ama solcularla işim olmaz demeni de anlıyorum. Günde defalarca solcu kerelerce komünist olan, bunun yanında aynı gün içinde bu oluşları onca tövbe ile yıkayan bendim çünkü. Sağın artık, bu haliyle bir ilerisi yok. Sağcılığı 'hamdım piştim yandım’dan ettiler, bundan yok. Sağcıysan, dalında yetmeden başka sepetlere düşmeye mecbur gibisin artık. Peki solculuğun var mı ilerisi, onun da yok. Bir dolap beygiri olursak var bir şeyler. Onlar da dönmek, gelmek, gitmek. Sonra gene dönmek vs.
Gel, Mehmet ol, diyeceğim sana. Burada hakikatin
sepetinden başka kaba yol yok. Ya da git bir yere kaymakam ol. Dicle’nin
kıyısındaki kuzudan da sorumlusun ama. Ebedi bir muhaliflik mi
yoksa bir şeyi muhafaza etmek mi? Hangisi zor. Gör.
Gel, Mehmet ol, diyeceğim sana. Burada hakikatin
sepetinden başka kaba yol yok. Ya da git bir yere kaymakam ol. Dicle’nin
kıyısındaki kuzudan da sorumlusun ama. Ebedi bir muhaliflik mi
yoksa bir şeyi muhafaza etmek mi? Hangisi zor. Gör.
Yeprem Türk
29 Aralık 2014 Pazartesi
MUHALİF İNŞA

(Tam metin Kuruluş’tadır.)
Adem Kalan
24 Aralık 2014 Çarşamba
geleceğe olmalı
Gençlere acizane tavsiyem, tekrar doksanların yararsız edebiyat
tartışmalarına geri dönmeyin. İnsan, sonradan yanıldığını anlıyor, ama iş işten
geçiyor. Fayrap dergisi mesela bunu denemeye çalışıyor. Ama doksan
şairlerinin çoğunun kişisel hınç ve rekabetle asıl mevzuları dışarıda bırakmak
zorunda kaldıklarını iyi bilen biriyim. Örneğin, kişisel hesaplar için Kuruluş
dergisini kullanmayacağım. Kuruluş milletin dergisidir. Şu aralar edebiyat
bürokrasisinden ziyade halkta yankı bulması Kuruluş’un bunu gösteriyor. Dergiye
ulaşan memur, tüccar, zanaatçı dergiyi kaptığı gibi soluğu Kuruluş’ta alıyor.
Demek ki kendilerini Mehmetli Milleti olarak görüyorlar, onlar. Geniş bir yerimiz olsa, Kuruluş bürosu dolup
taşacak gibi. Demek ki biz halk için çıkıyoruz. Teoriler arasında boğulup
kalmak istemiyoruz. Teori dediğinde ne anladığına bağlı tabii. İki yıllık veya üç yıllık hayat hakkı için yola çıkmış teorilerle de iş olmaz. Bir konuda tespit
yapma hakkındaki kanaatimizde öyle. Tespit deyince aklıma geldi. Edebiyatımızda
ufuk Sezai Karakoç, hayat Bülent Arınç’ gibi tespitler mesela geçersiz ve
gereksizdir. Kabiliyeti olan yapıyor, kabiliyeti olmayan yapamıyor. Bu kadar
basit. Yerli iktidara meydan oku, hele çok İslami ise daha çok meydan oku şeklindeki
İslamcı-Mason afiş sloganları zaten kasıtlıdır. Bunu söyleyen şair de ‘Ufuk
Namık Kemal ama söylem Kemal Kılıçdaroğlu’ şeklinde pekala yaftalanalabilir.
Dediğim gibi, o öyle der, sen böyle dersin, bu sürüp gider. Bunun için dikkat.
Kuruluş’un kendine has mevzuları vardır. Mehmetli Milleti, Medeniyeti,
Devlet Şiiri vs. II. Abdülhamit de bu konulardan biri. II. Abdülhamit halk için
de önemli. Onun en büyük şansızlığı, iktidarının devamı için halk yerine
bürokrasinin onayını almak zorunda kalmasıydı. Bu durum onunla halk arasında
duvarı kalınlaştırmıştır. II.
Abdülhamit’e halk seçiminin yetişmemesi, onun adına büyük bir şansızlık. Halkın
iktidar seçeneğinin üç beş bürokratik figüre çarpıp geri dönmesi denir buna. II. Abdülhamit İslamcı değil padişahtır. Doğru. Ama İslamcı ve Mason
bürokrasinin ağında halkına yürüyememiş bir devlet adamı olduğu onun daha doğru.
Bugün bunların farkında halk. Kendi emelleri için halka belagatle bürokrasi
oyunu oynayan şair varsa, artık şükür ki inançlı halk da var.
Yeprem Türk
22 Aralık 2014 Pazartesi
ocak- Şubat 2015 KURULUŞ, sayı 7
...
Târihler ismini andığı zaman,
Sana hak verecek, ey koca Sultan;
Bizdik utanmadan iftira atan,
Asrın en siyâsî Padişâhına.
'Pâdişah hem zâlim, hem deli' dedik,
İhtilâle kıyam etmeli dedik;
Şeytan ne dediyse, biz 'beli' dedik;
Çalıştık fitnenin intibahına.
.....
RIZA TEVFİK
16 Aralık 2014 Salı
dünya nalı
Medeniyet, asıl mevzua çatıdır.
O
asıl mevzu ki, insan oğlu biraza biraz, ahretin çocuğudur.

Ben
cumhuriyet zihniyetinin uzaması halinde inanca, bize, medeniyete ait kalelerin kalacağını düşünemiyorum. Kalan şey herhalde artık
cafeler olur. Medeniyetten arta kalan kaleler cumhuriyet içinde cafelere dönüştü. Cumhuriyete devamsa eğer, ufkumuzun yeni
yüzyılı kalelerde değil, cafelerde geçireceğini umuyorum. Kaleleri
teslim edeceğimiz sağlıklı bir genç nüfus yapısı dahi olmayacaktır. Bu zihniyetin,
ruhu silkelenmiş bir insan tipi var ettiğini görüyoruz. Biz bu
tür insanlara içi silkelenmişler diyoruz. Uhrevi duyuşlarını içinden çıkartılmışlar, ufkundan
kopartılmışlar, elek diye duvara asılmışlar ya da. İçi boş oğullar veya boru oğullar da denebilir.
Bazıları diyor cumhuriyet de bir siyasa malı.
E ama bu kadar da olmamalı. İnsan ki, o siyasa, biraz da ahret malı olsun istiyor.
Adem Kalan
7 Aralık 2014 Pazar
AHRETTE PİŞİP DÜNYAYA DÜŞEN
Cumhuriyete insani olarak başlamadıysak, onu insani
olarak bitirmemiz mümkündür. Bu yüzyılın başındaki ilk kuvveyi yani
milliyetçiliği yani Wilson ilkelerini bir kenara atarak bu iş başarılabilir.
Wilson kardeşliği, ırkçı kardeşliktir. Kan kardeşliğidir. Çağımızın Ebu Cehil
kardeşliğidir. Dini değildir. Bu tip
kardeşliklerle Allah’ın insanlar üzerindeki hakkına meydan okunmuştur. Muhammed
(sav) ağacının dalları kırılmak istenmiştir.
Kardeşlik, hakikat sütüyle, Muhammedi (sav) sütle değil Wilson sütüyle
beslenmiştir. Hakiki kardeşlik yok,
biberon kardeşliği vardır. Ruhun çamurdan bir yuvası olduğumuzu unutmuşuz. Ruh değil,
çamur kardeşliği yapıyoruz. İnsan adımız
artık bir nesne üstünde anılıyor. Kapçıklar gibi. Naylonlar gibi. Kürdü, Türkü,
Arabı biz ahretin çocuklarıyız oysa, Allah’ın tek kalemde kuluyuz. Değiliz yani
nesne oğulları. Veya naylon oğulları. Üzerimizde, Allah’ın hakkı var,
bunu görmeliyiz. Bu hakkın adı kardeşliktir. Din, medeniyet kardeşliğidir. Hak
kardeşliğidir. Bu kardeşliği Wilson değil, ahret pişirmiştir, dünyaya
düşürmüştür. Biz Muhammediler dünyada
payımıza düşmüş ahret , dünya kardeşliğinin peşindeyiz. Allah’ın hakkını üzerinde taşımayana, yer
altı denilen ölüm ülkesinde de huzur yoktur. Türk ve Kürt, Allah’ın hakkı denen
bu vatan toprağında yani Allah hakkının inşa ettiği kardeşlik denen kutlu
ülkede tek millettir. Bu hakkı es geçenleri, her iki cihan da süründürecek,
zelil edecektir. Madem Allah’ın hakkı denen şeyin yanındayız, öyle de olsun
zaten.
yeprem türk
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)