Bitiyoruz açıkçası, birincisi hem insanlık olarak hem de namus olarak.
Yanı başında Müslümanlar açık seçik bir şekilde öldürülürken bunu kanıksamak,
insan açısından sınırda gezinmek anlamına geliyor. Ortanca kıyameti tüm
Müslümanlar olarak, hakarete uğrayarak yaşıyoruz. Büyük kıyameti yaşamak, bizi
bu derece küçük ve basit bir konuma sürüklemezdi, oysa. Onurumuz kırılmaz,
rencide edilmezdik. Koca bir Müslüman nesil yitiyor, soy kesiliyor, doğu insanı
darmaduman kaybolup gidiyor. Bir araya gelme becerisi gösterilemeden oluyor bu.
Biraz mukavemet bile oluşmuyor, karşı çıkışlar yok, ezen ezdiğiyle kalıyor.
Doğu’nun bu çapraşık halini Avrupa’nın daha önce yaşadığı mezhep çatışmalarına
benzetenlere ise şaşırıyorum. Bunu yapanlar, bu düşüşe bir meşruiyet arıyorlar.
Belki de bunun birkaç yüzyıl süreceğini öngörüyorlar. Biz Hıristiyan değiliz ki
kardeş kavgasını, ırk çekişmelerini kanıksayalım, yüzyıla yayalım. Bizim
dinimiz, sorun ve çıkmazlar karşısında pratiktir, ihya edicidir. Batılılar
bizim, bu kargaşayı Avrupa iç savaşlarına benzettiğimizi biliyorlar, bu sayede
planlarını daha geniş ve etkili bir ufka yayıyorlar. Doğu’nun her yönden Batı’ya
benzemesi bir kere mümkün değil. Anadolu bozgunuyla İstanbul’un fethi arasında
elli yıl var. Milletin inancının soyu adına tarihten akıp gelmenin
önü kapanmış durumda. MESELA EFENDİMİZİN HACERÜ'L ESVED TAŞINI KAVGASIZ
GÜRÜLTÜSÜZ YERİNE KOYMA EKOLÜ NEDEN GÜNÜMÜZÜN MANYAK DÜŞMANLIKLARINI BİR HİZAYA
GETİRMESİN. KISACASI BATIYI, UZAK VE GERÇEK MANZARALARIYLA BATI TARİHİ
TOPARLARKEN, DOĞUYU NİYE İSLAM TARİHİ DERLEMESİN, DÜZENLEMESİN. ŞU AN VAR OLAN
DEVLETLER HALİNDE DE BİRLİKTE HAREKET EDİLEBİLİR. DOĞU HACERÜL ESVED TAŞI,
CÜBBENİN HER BİR UCUNDAN TUTANLARSA MEZHEPLER OLABİLİR.
Salih Yalçın
Edebiyat, bizde
atılımını şiirle ya da şairle yapar. Aslında fikir de bu çerçeve içinde doğar,
gelişir. İslam milleti, atılım ve ufuk ihtiyacını böyle görür. Öykücü ya da
hikayeciden geniş çaplı bir estetik ya da düşünce atılımı beklenemez. Rotayı değiştiremez,
bir havuz yapamaz, öykücü. Günümüzde çoğu hikayecinin bir düşünce tarafı da
vardır. Ama bizim edebiyatımız, merkez kürsüyü hiçbir zaman hikayecilere ve
öykücülere vermedi. Hikayeci, öykücü biraz da şairin arkasından gelen izcidir. Şiirin
izlerini takip eder hikayeci. Edebiyatı genelce bir dönüşüme soktuğu pek görülmemiştir, öykücünün. Hikayeci tarafı
buna engeldir. Ağırlık, olay örgüsü üzerine doğrudur, öyküde. Ütopya eserlere
ne demeli? Derseniz. Mesela George Orwel’in 1984’üne. Batı’ nın nesir alanında
böyle bir kabiliyeti var. Bu da sınırlıdır. Batı ütopyası’nın ya da kurmacasının karşılığı
gene de bizde Binbir Gece masallarına denk gelir. Ve Batı’da dil babaları bugün, Dante, Shakespeare şeklinde bilinir. Bizde
ise Yunus. Cami kürsülerinde araya sıkıştırılan cümleler şair dizeleridir,
genelde. Çünkü öykü, şiir kadar inatçı, bulucu, serdengeçti, milletin beygiri
olamıyor. Hele bu, bizde imkansız gibi bir şey. Hikayecilerin geçmiş akım ve
mantıkla iş kotarmaları bu fikrimizi desteklemeye yeter. Bir arkadaşıma
hikayeciden ana akım üstadı olmaz dediğimde alınmıştı, arkadaş. Bana hak
vermesi biraz süre aldı. Hele bir şaire, hikayecinin üstat olması, düşünülemez
bir şey.
YEPREM TÜRK