Ten, damdır sanılır.
Yanılınır.
Yağmur sularını sızdırır.
Delik büyüsün, ten
açılsın, göçsün istenir.
Üste düşecekse ille de yağmur,
hakiki gökten olsun, denilir.
Bazen yaş 40, tenden
ve dünyadan büyüktür. Bu sebeple hep gökler gözlenir.
Bazen öyle bir cümle
kurmak istersin ki kırk yaşlarının içindedir, onun harfleri. İnsan, onları
bir araya getirmeye oraya gitmeli.
Hem yaşayana 40’a girmek
mecburi. Varsa kısmeti.
Yanması gereken ateşler
var orada çünkü insandan içeri.
Ancak kırk yaşının kavı
yakar bazı kibritleri.
Bu yaş, biraz
menkıbevidir. Bunu sağlayansa insanın bu yaşta ulu ülkü için yaptığı işleri.
Sonsuzu anlamak için
parlattığı iç gözleri.
Sonsuzdur Tanrı’nın
seneleri. Bazılarını insan bedenle yaşar, ruhla da diğerlerini.
Ve düşünün yine Rabbin
sonsuz renklerini. Tenle gözüken geçmez üçü beşi.
Ve nerdedir, sevginin
sonsuz gerisi.
Bitimsiz yazan Allah
kalemi.
Bu dünya bekanın bir
balkonu. Şöyle görüp gitmiş gibi.
Y.Türk