1 Ağustos 2017 Salı

KİMLİK



Millet üzerinden vuramadılar bizi ancak vatandaşlık üzerinden yaraladılar. Millet olmak; insanın tarihiyle, değerleriyle, halkıyla derin bir bağ kurmanın adıydı çünkü. Bunu iyi biliyorduk.  Vatandaşlık kavramıysa bu yüzyılın başında aniden, hazırlıksız bir şekilde indirildiği için lisanımıza, siyasetimize ve kültürümüze; onu tanımada güçlük çektik, yanıldık, aldatıldık. Ve onu tam manasıyla bilmeden kullanmak zorunda kaldık.

Millet olmak durumu binlerce yıl bile değişmezken, vatandaşlık bir gecede değişebilen bir kimlik çıkardı ortaya. Vatandaşlık kanunu çıktığı günden beri binlerce senenin yerleşik aidiyetliği, çeşitli belgeler ve imzalar eşliğinde günübirlik bir evraka dönüştürüldü. Bu dönüşüm, asıl kimliği aşındırdı, zayıflattı ve tasfiye etme gayreti güttü.

Bugün bu iki ayrı çerçevede  gidip geliyoruz. Esnafından, siyasetçisine kadar bu günlük kimlik ya da onun çaprazı derin aidiyet ilkesi tuhaf bir şekilde içselleştirilmiş görünüyor.

Bazılarımız hala millet, bazılarımız da şartlar uygun olduğu sürece vatandaş. Örneğin son yüzyılın bazı şairleri, millet şairi; bazıları da vatandaş şairi. Kimi gazeteciler, millet gazetecisidir; kimi de vatandaş gazetecisi.




Adem Kalan