Eskiden İmparatorluklar parçalandığında
beyliklere ayrılırdı, imparatorluğu taşıyan sütunlar beylikler şeklinde yine
aynı imparatorluk aynı medeniyet toprağı üzerine parça parça
dağılırdı.
Birbirinden belli ilkelere göre ayrılmış
topraklar üzerinde yaşayan bu beylikler nihayetinde aynı uygarlığın çocukları
olmaktan da öte gidemezdi. Belli bir zaman sonra yeni bir siyasi anlayış
etrafında büyük bir medeniyetin şemsiyesi altında tekrardan toparlanmaları da
zaten bunu gösterirdi.
Osmanlı imparatorluğuysa beylikler
şeklinde değil cumhuriyetler şeklinde dağıldı.
Ortak kişilik bir anlamda etnisitelere
bölündü. İmparatorluktan cumhuriyete geçildiyse de aslında bir uygarlık çemberi
olayıydı. Yeni gelen siyasi yapıya mecburen ayak uydurma deniyor bunun adına.
Uygarlıkların doğasında da böyle bir şey
vardır zaten. Buna ayak uydurmayanlar ortadan kalkar.
Önce parlamenter sistem şimdi de başkanlık
sistemi gibi hani. Gelişme bu yönde. Buna, İbn-i Haldun’un nazariyesiyle de
bakarsak uygarlık çemberi denmektedir.
Kişilikle millet olma anlayışı da aslında
bu tutumun bir parçasıdır. Başkanlığı gerekli kılmaktadır. Öte yandan başkanlık
sistemine geçiş, Osmanlının beylikleri merkeze taşıması kadar zor bir sürece
benziyor.
Bu geçişten Irak ve Suriye’deki
toprakların etkilenmemesi olanaksız gözüküyor.
Y.T.