Kuruluş
3 Eylül 2016 Cumartesi
26 Ağustos 2016 Cuma
KURULUŞ DERGİSİ, EYLÜL- EKİM 2016, SAYI 17
Millet kavramını, edebiyatı, kültürü, siyasayı, ahlakı, köklü değerlerimizi bizim asli ruhumuz Mehmedilik şemsiyesi altında okumaya devam ediyoruz. PKK (HDP), PYD, DAEŞ, FETÖ gibi terör örgütlerinin kanlı şiddetlerini artırdığı bu günlerde sözün daha kavi ve tereddütsüz söylenmesi gerektiğine inanıyoruz. Özellikle bazı dergilerin birliğimizi, medeniyet bütünlüğümüzü zedeleyici tavırlar sergilemeye başlaması, hem hayretimizi hem gayretimizi meydana getirdi. Millet adına açık, samimi olan, gizli niyetler taşımadan yazılan ve yaşanılan edebiyata, yani sevadül azam yazınına inanıyoruz. Ve devletimizin ve milletimizin, bu geniş coğrafyayı, Allah'ın izniyle, büyük birlik içinde yeniden ihya edeceğine inancımız her zamankinde daha fazla.
Y.Türk
24 Ağustos 2016 Çarşamba
MİLLET 6
Batı aydınlanmasının ihtiyaç duyduğu millet tanımı ‘national’
kavramıyla inşa edilmiştir. Osmanlının çöküşünden itibaren biz Müslümanların
İslami geleneği temel alarak oluşturduğu millet anlayışı düşüşe geçmiştir. Bu
düşüş, bize, mutlak manada kendi kavramlarımıza olan güvensizliği; akabinde kendileri açısından yükselişe durmuş başka uygarlıklardan millet terimleri ihraç
etmeyi salık vermiştir. Bugün anlaşılıyor ki, bu tür yönelimler, bizi çöküş
bakımından daha da derinlere çekmekten başka işe yaramıyor.
Önce milletin bir kişilik, bir ortak haleti ruhiye olduğunu kavramamız
gerekir. Ancak ‘national’ terimiyle eleştirdiğimiz sığ ve ruhsuz millet
kavramına bu kez de tersinden yaklaşarak Müslümanları neredeyse nihilizme
sürükleyecek bir söylemle cevap veremeyiz. İşte İslam Milleti kavramı da
bunlardan biridir. Millet çünkü bir kişilikle hayat bulur. Esinlendiği,
kendisini hakikatiyle özdeşleştirmeye ve yol tutmaya çalıştığı bir kişilik
etrafında mayalanır. Ortak bir tarihe sırt verir. Ben tarihimizin
geleneksel şifreleri itibariyle İslam Milleti adlı bir kavrama hayat vereceğini
düşünmüyorum. Din Milleti diye bir şey, tarihimizin hiçbir döneminde
yaşanmamıştır. Biz, Muhammedi bir milletiz. Millet olma anlayışımız da hep
buradan ihya edilecek, nefes tazeleyecektir. Sezai Karakoç, insanlığın
başlangıcını alır Hz. Adem’e kadar götürür.
İnsanın tarihini peygamberler tarihiyle açıklamaya çalışır. Ancak millet
kavramının tarihi için aynı şeyi yapmaz, bunu karşılamak için İslam Milleti
kavramını kullanır. Oysa, Madem insanlık tarihi peygamberle başlar, millet ıstılahının tarihi de aynı şekilde başlamalıdır.
Y. Türk
18 Ağustos 2016 Perşembe
MİLLET ÜSTÜNE
Millet olmada en önemli unsur, milletin bir kişilik üstünde
buluşmasıdır. İnsan çünkü ancak benzeriyle bir yol bir özdeşlik üzere yaşar.
Bunu bilen Allah, Kur’an’ı, Kur’an’a yaşatmamış, O’nu bir peygambere tatbik ettirmiştir.
Toplumlar da dini yaşamayı, uygulamayı peygamberlere bakarak öğrenmiş, onların
üzerinden alımlamıştır.
Bizim millet anlayışımızda ‘Din Milleti’ gibi bir kavram yoktur. İslam
milleti de sanıyorum, İslamcı literatürle bu sahada görünür oldu. Oysa daha
önceki dönemlerde böyle bir kullanımın olmadığı bilinir. Millet kavramı hep
peygamberlere dönük tanımlanmaya çalışır. İshak milleti, İbrahim milleti
vs. Ümmetçilik bu usul etrafında gelişmiştir.
Yani İslam Milleti deyişi İslamcılığı; Millet- i Resulillah* ise Ümmetçiliği
doğurmuştur. Bunlardan sonra deriz ki; Mehmediler, kadim millet olma yoluna
uygun olarak millet-i Muhammedi’dir.
Millet- i Resulillah: Peygamber Efendimiz (S.A.V) in cenazeleri defnederken ettiği duada bu terkip geçer.
Y.TÜRK
10 Ağustos 2016 Çarşamba
15 Temmuz Direnmesi
-
Modern tarihimiz iki yerde
Muhammedi cemali büyük sergilemiştir. Bunlardan
bir tanesi Çanakkale destanı diğeri de 15 Temmuz direnişidir. Biri Kurtuluş savaşı iken diğeri Kuruluş
mücadelesi şeklinde ortaya çıkmıştır. Mardin’den Edirne’ye kadar tüm insanımız hiçbir
varlığını esirgemeden bu büyük resim içerisindeki yerini almıştır. 15 Temmuz bu
açıdan hem ruhi anlamda hem dış çerçevede Muhammed’in cemalini taşıyan Mehmedilerin
ikinci büyük hareketi olmuştur.
-
15 Temmuz Direnişi hiçbir taklit aşaması olmayan özgün bir direniştir. Cumhuriyet tarihi boyunca gösterilen
diğer direnişlerde hep bir liberalizm ya
da Marksizm özentisi olurdu. Bunlar, içinde bulunduğu toplumun ruhundan ziyade dış özentilere yaslanarak meydana gelen özellikler gösterirdi. Ya bu bir isyan olurdu ya da bir çatışması
şeklinde zuhur ederdi. Ve onlar da topluma direniş diye lanse edilirdi. Modern anlamda ilk kez dünya, Batı tesiriyle
beslenmemiş büyük bir yerli direnişle
karşılaştı. Ve bu direniş ki, bizde daha önce yapılan kalkışmaların amacının
bir direniş bir hak arayışı değil çatışma ve kaos yaratmak olduğunu gösterdi. Ve onların itibarını toplum nezdinde
sıfırladı. Aslında 15 Temmuz Direnişi bu açıdan bakıldığında Musa’nın asası gibi
geldi. Dünyanın efendileri dediğimiz
siyaset büyücülerinin tüm numaralarını yuttu. 15 Temmuz’dan sonra İslam
dünyasındaki siyasi hava berrak daha da net bir hal aldı.
......
Y.T.
4 Ağustos 2016 Perşembe
Kİ
Bir kimsenin
mizacında itidal olmazsa hiçbir kimsenin sıhhatini istemez, diyen Nizami, şu
aralar yürürlükte olan Batı’nın bozuk psikolojisine ne de ışık
tutuyor.
Evet Batı dengesini kaybediyor belki de ölüyor. Bunu yaparken de madem ben ölüyorum, benden
sonra da dünyada kimse yaşamasın diyor.
Bir zamanların şık, albenili ve her yerinden refah aktığı zannedilen hologramik mekanları Amerika ve Avrupa yaşlanıp ölüme yaklaşınca kötülük cadılarını ilke,
sınır
tanımadan İslam
coğrafyasına gönderiyor.
Şimdiyse sadece Türkiye’yi hedef seçiyor.
Neden acaba?
Onlar da anlıyorlar ki nasıl can
ayaklardan çıkmaya başlarsa,
İslam düzeninin yaşamına da ancak Türkiye’den başlayarak son verilebilir. Bu yüzden Türkiye’ye var güçleriyle, bütün
hileleriyle saldırıyorlar. İslam medeniyetlerinin ikbalini bitirmek ya
da onu kesintiye uğratmak adına insanlık için tohum saçılan yer olan
Türkiye’yi imha etmeye çalışıyorlar. Türkiye’nin
ufak bir boşluğunu
dahi değerlendirip bu uğraşılarını derinleştiriyorlar.
Oysa Türkiye bizim ulu dergahımızdır.
Bu dergahın bekçiliği
için içimizde kum sayısınca çeri olma arzumuz vardır. Sırf bu sebepten Türkiye’yi, Mekke ve Medine savunmasının en önemli ve manidar kalesi olarak doğmuş sayarız.
Din sevgisi, Muhammed (sav)’e meftunluk, özgürlük, bağımsızlık bizim en ulvi nasibimiz olmuştur.
Bu kısmetlerin yakasını da öyle kolay bırakmayız. Ve çok tedbir edip diyoruz ki: Av zamanı kaplanı dağdan
indiren, timsahı sudan çıkaran Allah, düşmanın nazarı ne kadar pusuda da olsa onu bir kasırgayla alıp götürüyor.
Adem Kalan
31 Temmuz 2016 Pazar
AKILLAR
Bayrak aklı: Dalgalanmaktır.
Güzide halk aklı: Onu gönderde tutmaktır.
Kadim duygu aklı: Tek kalp tek ritimde atmaktır.
Ortak bilgi aklı: Aynı tarih anada
karındaş olduğunu bilmektir.
Kardeşlik hakkı: Dostluğun hem his
tarafını hem bilgisini kavramaktır.
Medeniyet aklı: Ayrıntıları bir bütünde
mezcetmektir. Değerlerini nesnede, ilişkilerde gösterebilmektir.
Millet aklı: Tek cemal olmaktır.
Sormanın aklı: Söyleyin bana dünyanın en
güzel cemali kimdir diye sualini eylemektir.
Cevabın hakkı: Muhammed’in (sav)
cemalidir, demektir.
Türkü, Kürdü...
Sende o cemal bende o cemal,
Diyarbakır’da o cemal Edirne’de Maraş’ta o
cemal, bunu bilmektir
Hakkın hakkı: Bu
cemali bozma, dağıtma, Mehmedileri birbirinden ayırma diye duaya durmaktır.
Adem Kalan
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)