25 Temmuz 2017 Salı

Yayıma Hazırlanıyor








Adem Kalan

Yayıma Hazırlanıyor









 

Adem Kalan

Yayıma Hazırlanıyor





                        Geliştirilmiş 2. baskı.



Mehmet, Muhammed’in (sav) Mehmedi’dir. Bu ismin İslam topraklarında önemli bir anlamı vardır. Çıkış yeri Anadolu’dur ve çevreye doğru yayılır. Peygamber ocağında vazife ifa edenlerin ortak adıdır: Mehmetçik

Yunus’un dediği yetmiş iki meşrep bugün Mehmetli Milleti’dir.

Çünkü Mehmedilik binlerce yıl sürmüş bir iman, medeniyet ve kültür özeti ismidir.

Mehmetli Milleti, milletimiz adına ortak bir karakterin, kişiliğin ürünüdür. Biz buna Fransız İhtilali’nin ortaya çıkardığı kavmiyetçi millet olma anlayışına karşı Muhammedi gelenekli siyasanın yani kişilikle millet olma anlayışının geri dönüşü diyoruz.

Bu bağlamda cumhuriyetler, modern beylikler gibidir. Ve bu nedenle, gerek Filistin gerek Kıbrıs gerek Bosna gerek Yemen, Mehmetli Milleti’ne ait aslı parçalardır.

Mehmetli Milleti, aslında Necip Fazıl Kısakürek’in çizdiği zemin olan Büyük Doğu Milleti’dir. Sezai Karakoç’un ısrarla vurguladığı Diriliş Milleti’dir.

Mehmetli Milleti, kavmiyete göre değil, kişilik etrafında toplaşarak gerçekleşen bir millet olma anlayışına dayanır. Doğu’nun asli siyasetini yansıtır. Felsefesini ve düşüncesini ortak kişilik dediğimiz medeniyet etrafında örer.  Mehmedi Hukuk, Mehmedi Ekonomi vs.

Türk, Kürt ve Arap olmak üzere Peygamber- i azimüşşanın üçüzleri siyasetidir.

Ve bu temelde, Müslüman kardeşini sevindirmeyen zafer, zafer değildir.


Adem Kalan


11 Temmuz 2017 Salı

Türkiye'nin Erken Klasik Dönemi



Yusuf Kaplan’ın, 10 Temmuz 2017, Yenişafak’taki her hükümeti farklı bir cumhuriyet görüşü içinde anlattığı metni ilginç. Yusuf Kaplan, 1923’ten bu yana beş tarz cumhuriyet anlayışının yaşandığını söylüyor. İlki, Atatürk’le. İkincisi, Menderes’le. Üçüncüsü, Menderes Hükümetine son veren 6o darbesi ile. Dördüncüsü, Özal’la. Ve sonuncusunun ve beşincisinin ise Ak Parti ile yaşandığını iddia ediyor. Oysa tarih, kısa süre için yapılan bu derece bir kalabalık sınıflandırmayı ve adlandırmayı kabul etmez.

Çünkü benzeri şey, modern şiirimiz içinde de yaşandı. Ancak geriye iki şey kaldı. Birinci Yeni ve İkinci Yeni şiiri.  Üçüncü Yeni adı altında şiir okumaları yapıldıysa da şiir tarihi ve gerçeklik, bunu reddetti.

Aslında siyasetteki mücadele bu iki cephe arasında geçmiştir. Hala, parti liderleri bu iki versiyon arasında gelip gider. Mesela bir zihniyet  Birinci Yeni’yi öne sürerken; diğeri ağırlıkla sırtını İkinci Yeni’ye yaslar.  Yani iki tür fikirden ve dolayısıyla da iki tür cumhuriyet mantığından bahsetmek daha yerinde olur.

Üçüncü Yeni Şiiri veya Sanatı yoksa gerçekte Üçüncü Dönem Cumhuriyet de yoktur. Üçüncü Yeni Şiiri gelmedi ancak onun yerine 1990’larda Neo-Epik şiir akımı doğdu. Bu ise meselelere veya cumhuriyete kalabalık sınıflandırmalarla değil başka cephelerden yaklaşılması gerektiğini gösterir. 

Açıkçası Türkiye, bilmem kaçıncı cumhuriyet dönemini değil, 15 Temmuz Direnişi’yle Birinci Klasik Dönemini kapadı. Sonuçta cumhuriyete bakış açısından kaynaklanan bu ayrışmalar da o dönemin en belirgin özelliğiydi.


Yeprem Türk

10 Temmuz 2017 Pazartesi

YAYIMA HAZIRLANIYOR




15 TEMMUZ DİRENİŞİ, VATAN, NEFES, KALP, GÖNÜL, SİYASET, SANAT, HİKMET...










 Salih CAN
                                                                                       


7 Temmuz 2017 Cuma


İrfan ve kültürde dalgın
Bilgide ilahiyatta dağınık
İblise karşı yetenek yok
Bitin kirin içinde kavmin
Şiir  hala sanat, onu ihya et
Dağ suları altında millete kese diye at
Göğsündeki o ilham o önemli hat
Kalp kapakçığında kocaldı yaşı kaç
Ne dile geldi ne yüzünü gördün
Sesini ve uykularını ona aç



y.t.

2 Temmuz 2017 Pazar

ONLAR TERSİNİ YÜRÜDÜLER, BİZ DOĞRUSUNU YÜRÜMEK İÇİN YÜRÜYELİM



‘…Aralarında hükmedersen adaletle hükmet. Allah, adaletle hüküm yürütenleri sever.’  (Maide Suresi, 42)


Niçe gibi dersek, önce Tanrı’yı öldürdüler. Şimdi de insanlığa onun armağanı olan kavram ve kelimeleri öldürüyorlar.

Dün Tanrı’yı öldüren Avrupa muktesabatını haiz kavimler, bugün de onun büyük insanlık düzeni için elzem olan evrensel terimleri ve değerleri bir bir bozuyorlar.

Nasıl mı?

Haziran ayı başında Danimarka Parlamentosu, dine ve inanca küfür ve hakaret yasasını oy çokluğuyla kaldırdı. Artık herkes istediği gibi her din ve inanca arzuladığı nispette hakaret ve küfür edebilecektir. Bu, tastamam özgürlüğün ölümü demektir.

Toplamda 18 Avrupa ülkesi, yakın bir zamanda eşcinsel evliliği yasal hale getirdi. Ve bu, en azından fikir olarak bile olsa cinsiyetin mağlubiyetine gidecek yolu zorluyor. Aynı durum  akabinde,  cemiyet ve ailenin yok olmasını beraberinde getirecektir.

Bizde ise Avrupa havzasının devamı olarak CHP, geçmişte  sulandırdığı devlet, kültür, sanat gibi birçok kavramın yanına şimdi adalet kelimesini ekliyor. Kemal Kılıçdaroğlu’nun bugün yapmış olduğu adalet yürüyüşü, aynen yukarıda saymış olduğum şeylerin kabilinden olmanın yanında adalete yüklenen kadim, asli ve gerçek manayı öldürme gayreti taşıyor. Ve  medeniyet, siyaset ve kültür topraklarımızda, her anlamda bir ilk olarak yer tutuyor.

Sözüm meclisten dışarı, bu gidişat namussuzlara namusu;  hırsıza, adaleti savunma hakkı ve yüzsüzlüğü veriyor.

Oysa, terör şirketleri ve örgütleriyle iltisaklı yapıların sözde adalet araması adaletin ölümü anlamına geliyor.

İlle bir yürüyüş yapılacaksa adalet anlayışının kirletilmesine karşı onun gerçek manada ihya edilmesi için yürümeliyiz. Yürüyüş kavramının ve adaletin manasının böylece yerine oturtulacağına inanıyorum. Çünkü onlar tersinden yürüyor, biz doğrusunu yürüyelim, derim.  Bu dertte olanların bu fikri düşünmesini isterim. Bu amacı idrak için ortaya çıkacak bir kafilede ben Yeprem Türk, bir nefer olarak yerimi alırım. 


Yeprem Türk