10 Kasım 2015 Salı

Herkesin İşi



Sünni, Alevi, Türk, Kürt demeden tüm Türkiyeli kardeşlerime demek isterim ki. Üçüncü Çağ meselesi hepimizin işidir. Kendisini Türkiye'nin yaslandığı temeller ve kendisine Türkiye dışında varlık bulmayan; bu toprakların çocuğu olan herkesin çatısıdır.  Hangi kesimden olursa olsun bu böyledir. Aslında Üçüncü Çağ, bir Mehmetli Milleti, bir kişilik etrafında millet olma anlayışının ürünüdür. Sünnisi, Alevisi, Kürdü, Türkü ve Suriyeli Arap kardeşlerim yeni çağa bu anlayış içinde girmek üzeredir. Aynı zamanda Fransız İhtilaliyle ortaya çıkan yıkım akımına karşı Anadolu topraklarından verilen bir cevaptır, bu. Doğrusu ya Fransız İhtilali, dünyada sadece kutlu Anadolu insanını yenememiştir. Ve Anadolu'da durdurulmuştur. Ve bu mübarek karşı koyuş yeni çağın kapılarını aralamıştır bize. Üçüncü Çağ, ne sadece Ak Parti ne de Yenişafak gazetesi konusudur. Değeri, her bir vatandaşımızın dert ettiği kadardır.


Yeprem Türk

üçüncü çağ


Hadi bir kez daha döndürelim dünyayı
Bulalım tülü içinde füru rüyayı

Batı çok yiyor fil gibi çok içiyor
Doğu adına döndürelim bence dünyayı

Bakın selpak olup nasıl yırtılıyor  dilimiz
Çağın kirini taşıyamıyor çünkü mendilimiz

Almalı üçüncü bülbül üçüncü gül çağını damağımıza
Konuşmalı aşkın son halini halkımıza
          
Varınca  yarın hu hu da hu bekaya
Kimseler şikayet etmesin bizi Allah’a

Dokunur kanımıza gül gibi yanarız
Kefende giden Batı mızrağımız

Sonuçta ahret temiz bir ülke içimizde dillenir
Batı’nın cennette işi yoktur bilen bilir

Yeprem Türk  

(Kuruluş Dergisi, sayı 3, Mayıs - Haziran 2014'den alındı)

9 Kasım 2015 Pazartesi

Kaynağı Vermek: Adalettir




İbrahim Karagül

İbrahim Karagül


1 Kasım ‘Üçüncü Altın Çağ’ın başlangıcıdır..




İbrahim Karagül, Yenişafak, 04:00 Kasım 09, 2015 tarihli yazısında, '1 Kasım ‘Üçüncü Altın Çağ’ın başlangıcıdır...' demiş. Bu üçüncü çağ meselesi hem şiir hem metin olarak ilk kez   Kuruluş Dergisi'nin yanlış hatırlamıyorsam  geçen sene üç veya dördüncü  sayılarında Yeprem Türk tarafından konuşulmuştur. Bu kavram bir Kuruluş dergisi kavramıdır.



ŞİİR, KARŞILIK

Şiirinizin ve Türk şiirinin gündemini siyasi ve toplumsal gelişmeler ne kertede etkiliyor? Sizce şiir, hâlâ iç ve dış dünyamızı değiştirmeye talip midir? 2013 şiirimiz açısından nasıl geçti?

Birinci ve ikinci soru şiirin meydana gelmesindeki başlıca sebeplerdir aslında. Böyle iki güzel sebebi yoksa o şiire acımalı bence. Bir gerekçe ya da bir dayanak noktası arar her şiir. Özüyle de kavliyle de böyle nedenlerle nikah yapmaya ihtiyaç duyar. Yoksa eksik olup gelir o söz. Sırf güzellik hoşluk olsun, kulak doldursun diyerek inşa edilen söz bile bizim adımıza yapılmışsa, böylesi iki derin sebeple aşılanmak zorundadır. Bu şekilde yapmak en azından şiiri şiirde bırakmıyor. Mesela şiirde bir şey anlamak insana daha başka şeyleri de net kavratıyor. Anne baba, kardeş, arkadaş, millet gibi kelimelerin size bakan tarafları kabuk değiştiriyor adeta.  Genel olarak insanlığın çekirdeğine ulaşıyorsunuz belki de.  Mesela şimdi size iki dize: Versen üçüncü bülbül üçüncü gül çağını bana/ Konuşmaz mıyım İslam’ın son dilini halkıma…İki dizenin  altına not edilecek şerh ya da çağrışımlar şunlardır.

Selçuklu ve Osmanlı şiiri, tarihte araya Batı zihniyeti girmeden yan yana gelmiş yapılardır.  Hatta genelde kurumlar ve yazın ilgisi bakımından arada kopuksuz bir sürerlilik vardır. Biz bu iki yapılanmaya en azından siyaset ve şiir tarihimiz bakımından birinci kısım diyebiliriz. Özünde tek tiptir.

Bir önceki anlayış bir sonraki anlayışı, bir sonraki de bir öncekini reddetmemiştir. Yani birbirlerine kenetleyebileceğimiz parçalar, ayırt edebileceklerimizden çoktur bu dönemlerde. Ve burası birinci bülbül çağıdır. Oysa cumhuriyet şiirinde böyle bir durum yoktur, olmaz da sanırım. Çünkü cumhuriyet şiirinin bünyesini Avrupacılık, Amerikancılık kuşatmıştır. Aslında naylon bir bülbül algısı taşıması cumhuriyetin ya da yakın tarihimizin bundandır. Cumhuriyetin bülbülüne inanılmamışsa  aynı sebeptendir. Çünkü ruhun genel olarak anlamı bu çağda değişiyor.  Örneğin insanla Tanrı arasındaki ilişki de bu dönemde evrensel bir dönüşüm yaşar. Ruhun,  ruh olarak maddeye yahut nesneye yaklaştırılmadan anlaşılması zorlaşmıştır. Aydınlanma çağından sonra, Tanrı ile insan arasındaki ilişki  (bilim) metre ile ölçülmeye çalışılır.  Ruh, bir demir kırıntısı kadar soğuk ve aynı zamanda nesnelliği çağrıştıran Tanrı Parçacığı şekline varır  neredeyse. Cumhuriyet şiirinin inşa ettiği aşk tipinin ruhu bu Tanrı Parçacığına yaslandığı için bu dönemin bülbülü de bu kertede neşv ü nemasız olmuştur. Buradaki bülbül ise bülbül 2’dir. Cumhuriyet tarihinin bitimiyle başlayacak olan geleneksel bülbül zihniyeti ise bülbül 3’ tür. Ama bunu açıklamak burada yersiz olur...

Devamı ...Yeprem Türk'ün Devlet Şiiri adlı kitabındadır.

Salih Can


29 Ekim 2015 Perşembe

Ebedi Bahiste Bayrak




BAYRAK

Bayrağımız nedir evrende sorar mısınız bana
Dünyamızı saran mana derim ona

Şükür ruhumuza gıda etmiş Allah
Izzetle çıkalım diye sabahlara

Şahit Rabbim emin yerleri gösterdiğine
Bakar mısınız şu olayın güzelliğine

Yemin ederim Kızıldeniz’i yaran Musa’nın asasıyla
Ay yıldızımız bir fark yok arada

Bayrağımızla söylenecek nice İslam mısraını

Sezerim ancak ahirette söylerim size kalanını

Yeprem Türk

24 Ekim 2015 Cumartesi

Sayı 12


Kuruluş Dergisi. Sayı 12. Çıktı. Dağıtabildiğimiz yere kadar dağıtmaya çalışıyoruz, dergiyi. İnsan, sonuçta gücünün yettiğinden sorumludur.  Ekonomiye  ve dağıtım ağının gücüne göre çıkmıyoruz.  Tek gücümüz, sözümüzdür. Gerisi ayrı hikaye. Kimseyle yarışmıyoruz.  Bu yarış bize bayağı geliyor.  Didişmek bile, başka dergilerle. Milletin, halkın kara talihi derler ya. İşte Kuruluş onunla savaşır.
Bu sayıda neler var. Eray Sarıçam’ın bir şiiri bir de  metni bulunuyor.  ‘ Doksanlardaki çaba olmasaydı, günümüzün  İslamcı iktidarı ve şiiri de olmazdı gibi şeyler söylüyor, Sarıçam.   Yani şiir-  teoride Hakan Arslanbenzer, siyasette R. Tayyip Erdoğan gibi.  Metinden bu anlaşılıyor.  Kahramanın Düsturları’na bu sayıyla giriş yaptık.  İstanbul ve Ankara içinde bir gizli Mehmetlilik var diyoruz. Adem Kalan. Adnan Çapık. Ceren Kara. Yeprem Türk diğer yazar ve şairlerimizdir.

-Bu sayı Üsküdar, İskele'ye bırakıldı. Sonra diğer yerlere de bırakılacak.


Not : Bunları yazarken, gözüme takıldı. İbrahim Ağabey’in  (Tenekeci’nin) Yenişafak’taki bugünkü yazısından bir alın paylaşmak isterim.  ‘Kabul etmek lazım ki, şu ve bu nedenden dolayı, nüfus yapımız/toplumumuz henüz oturmamıştır. Bunun için şu üç şeye ihtiyacımız var: Anlayış, sabır ve zaman.’  Önemli. 



Salih Can

13 Ekim 2015 Salı

İslamcılık: Ümmetçiliğe Yaralı Kardeş



İslamcılığa ne diyeyim. Ama İslamcıları seviyorum. Çünkü hep iyi niyetli oldular, İslamcılar. Sünni bir diriliş için yola koyuldular, bu nedenle seçebilecekleri yegane şeyi, İslamcılığı seçtiler. İslamcılık, yeni yüzyılın aslında tek diriliş, fikir aktörü. Ve İslamcılığın, Ümmetçiliğe parallel olarak geliştiği görülür. İslamcılığın, ümmetçilik kadar köklü bir duruşa intikal edemediği de hissedilen bir şey. Yoksa İslamcılar kısım kısım kavmiyetçilik eksenlerinde niye gezsinlerdi.  Neden ırkçılık yaparlarken İslamcı sayılsınlardı. Tüm İslamcıları kasdetmiyorum tabii. Elbette bu yüzyılın (1900) başından beri Batıcı ulusçuluğa alışmışların o dünyadan çıkıp kişilikle millet olma durumuna geçmeleri kolay olmayacaktı. Fireler verilecekti. Ama doğrusu biz firenin bu kadarını da beklemiyorduk, beklenemezdi de.  Bir şeyler demek ki, iyice içimize işlemiş, onu oradan atmak da kolay olmayacaktır. Sanırım bu hesap edilmedi. Açıkçası şartlarını ve kendi argümanlarını oluşturmadan yola çıkması İslamcılığın, ümmetçiliğin ön versiyonu denebilecek bir hareket olarak  iddiasının altında kalmasına neden oldu. Ümmet coğrafyasında derin hatlar oluşturamadı, islamcılık. Ancak ümmetçi yaklaşımlar alanında epey mesafe alındı denebilir.   Örneğin  Batı siyasi küreye doğru koşan Sünni dünyaya sekülerleşerek millet olma anlayışı karşısında ayrı ve yerli kurucu öge olarak ümmetleşerek millet olma gibi bir kadim prensibi hatırlattı, bize İslamcılık.  Meydanı boş bırakmadı. Yeni bir düzen iddiasını dillendirebildi. Ancak bu hususta gerçek şu ki: acemiydi.  Yani İslam dünyası için ümmetleşerek millet olma gibi ve bizim için de son derece net olan bir şeyi halka yayarken muğlaklık oluşturmaya, onu sırf bir entelektüel birikim gibi sunmaya gerek var mıydı? İslamcı kavramlar niye halkla birlik onunla aynı kulvarda yaşayarak derlenmedi, deneyimlenmedi? Ayrı ve özgün bir deyiş olarak islamcılığı, bu durumunu ve kendi mantığını halka anlatmada zorluk çekerken gördük, hep. Doğrusu ya, Batı’da aydınlanmacı düşünce varsa bizde de İslamcılık olmalıydı. Ki İslamcılık biraz da böyle çıktı.  Önceki İslam medeniyetlerinde olduğu şekliyle halkın içinden kütüphanelere değil de kütüphanelerden halka yayılma durumu onun halka inmedeki en büyük  problemi sayılır. Diğer yandan düşündüğü şeyi ümmete ulaştırmak için, halkın dilinden  anlayan ve halka haliyle teminat veren bir Yunus bir Mevlana peşinde koşmadı İslamcılık. Bir paralellik olsun diye buraya yazıyorum. Avrupa aydınlanmasının halkın dilinden anlayan bir şair doğuramadığını hep söylerler. Ve Aydınlamacı düşüncenin insan katında geldiği yer malum: Formiyet. Burjuvazi görgüsüyle çizilen millet oluşumları.  
Avrupai halkların kaderleri artık toplum içinde nefes alarak değil, kulislerde, loncalarda konuşuluyor. İslamcılık aynı namla hiçbir yerde yaşanmadan Mısırda yazıldı, liderini bir kütüphanede değil Türkiye’de -halkın içinde yaşayan Recep Tayip Erdoğan ile -buldu. Ve bu buluşmanın şu an için net bir devamı gelmedi. İslamcılığın uyanmasıyla İslam aleminin içine monte edilmiş parçacıklar devreye sokulunca İslamcılığın işine ara verdi. Sünni dünya kaderde birleşmeye doğru yol alırken bu Batıcı parçacıklar, birer engelleme hendeklerine dönüştürüldü. Aslında İslamcılığın bu engellere tıkanıp kalması onun bu işlerde biraz öngörüsüz, dahası da mesela Batı’daki herhangi bir teori şeklinde hareket etmesindendir. Batı’nın teori, düşünce üretimi karşısında duyulan aşağılanma tepkisiyle yapılmış eleştiri ve düşünce üretme yanıyla var olmuş olmasındandır.  Tepkisel kalmasındandır. Ümmetçiliği enteletüel düzeyde inşa etme takıntısındandır. Bir Yunus’a sahip olmamasındandır. Bu usül de biliyoruz ki, paramiliter denilen bir bünyeye götürüyor bizi. Ve sonuçta ümmetçilik derken Batı nazarında gerici ve eski sayılmaktan korkanların Ümmetçilik kavramı yerine İslamcılığı tercih etmesi gibi bir hal var karşımızda. Fakat İslamcılığı dışlamak gibi bir lüksümüz de yok.  İslamcılık için ümmetçiliğin yanında bulunan yaralanmış, yorulmuş, aldatılmış bir kardeştir, diyoruz. Ve onun deneyiminden faydalanmamız gerekiyor.



Yeprem Türk




4 Ekim 2015 Pazar

‘biz hödükler diyarının itleri’ (Cihan Oğuz)


Mühür dergisini dolduran yazar ve şairler kendilerini nerede, nasıl görüyorlar bilemem. Gelenekçiler midir, sosyalistler midir, laikler midir, muhafazakarlar mıdır,  bu anlaşılmıyor.  Mesela  güya gelenekçi Ali Günvar’dan, lağımcıbaşı Küçük İskender, laik Baki Ayhan T. ve muhafazakar Celal Fedai’ye kadar uzanır Mühür’ün şair kadrosu. Yani Mühür’de aslında, dergiyi karıştırdınığızda her şey bulunur, ahlak ve ilke dışında. Sol edebiyat diye bir şeyin kalmadığını öğrenmek istiyorsanız Mühür’ün son sayısını (60) okumanızı öneririm. Önce teorik olarak tabii. Baki Ayhan T. şiirine bile İslamcı şiir akımı olan Neo-Epik ve diğer Klasik şiirin uzantıları boyunca bakılmış. Neo-epik şiir ibaresi kullanılmamış Neo-Epik şiir için. Yeni Epik ifadesi yer almış. Yani Neo-epik şiirin Karagözcesi oluyor, bu. sonuçta biz de Neo-epik şiiri Anadolu Şiir Hareketi şeklinde kodluyoruz. Olabilir. Belirtilen Yeni Klasik şiirse Celal Fedai’nin Neo-Klasik dediği ancak bir türlü olamayan şiir türüdür.
Ahlak bakımından  Mühür aynı sayıda dipte. Kalem niyetine penis kullanılmış yer yer dergide. Cihan Oğuz’un ‘Hasmane Akşam’ adlı şiiri bu tiyniyette bir şiirdir. Bir şekilde tüm İslam aleminin, Müslümanların iman ettiği üstün dört melekten birine küfür edilmiş, şiirde. ‘Karşımıza azrail çıksa  …ceğiz' Öncelikle devletime, hukuka havale ediyorum bu saldırıyı. Yasalarla, cürmün hem dergi hem de şair bağlamında cezası verilmeli. 
Ve olay akabinde hala Mühür’de ürün yayımlayacak uzak yakın tanıdıklarla selam sabahım bitmiştir.

(Başlık: Cihan Oğuz şiirinden)

Yeprem Türk