20 Nisan 2014 Pazar

İHA, VİCTOR HUGO


Müslümanları ve İslam’ı Batıya, Batılıya övdürmek inhitat dönemlerimizin bir alışkanlığıdır. Hala devam ediyor. Evet, biz size yenildik ama hâk ve doğru bizimle demenin Türkçesidir bu! Garip bir haleti ruhiyedir. Bu hatayı hep yapıyoruz ve yapmaya da devam edeceğiz korkarım.

Victor Hugo L’anNeuf de L’Hegire (Hicri dokuzuncu sene)  isminde 1858 Ocak ayının 15’inde bir şiir yazmış. Şiirde Hz Peygambere övgüler varmış.

  Hugo’nun gizli Müslümanlığa aa...yeni bir şiir bulduk neler yazmış şaşkınlığına pazarlanacak tam bir ajanstaki “tertip muhabirin” düzenleyeceği haber metni çıkmış ortaya.

Beyler bu tipik bir oryantalist oyundur. Saflığımıza, temizliğimize İslam’ı bir gayri-müslime daha anlattırarak şehadet getirmesi hedefine atılan tipik bir Batılı oyunudur-oktur bu. Bu oyun iki yüz senedir oynanıyor. Ortadoğu’ya gönderilen bütün Batılı ajanlar “sözüm ona Müslümandır”.

Bu şiir tutun ki Hz Peygamber için yazılmış müthiş bir şiir olsun. Peki, hayatı Müslümanları ve Türkleri levmetmekle geçmiş bu yazarın diğer yazdıklarını ne yapacağız. Navarin I,II,III,IV,V,VI,VII, şiirini, Avrupa Birleşik Devletleri fikrinin tam da Osmanlıya karşı kurulması gerektiği demeçlerine ne diyeceğiz.

Hugo bir paganisttir. Gizli Sion örgütünün edebiyata Charles Nodier tarafından -ki kendisi Sion örgütünün lideridir-dahil edilmiş militanıdır. Hristiyan bile değildir. Bizleri değerlendirişi ve bize olan düşmanlığı kültürel kodlarına göredir ve haçlıdır. Fatih’ten ve fetihten nefret eder. Osmanlı denince nevri döner. Avrupa Birleşik Devletleri fikrini sadece Türk imparatorluğuna karşı savunmuş bir Sırp ve Bulgar isyanları teşvikçisidir.

Müslüman mahallesine Tanzimat’tan beri Hugo pazarlama işi devam ediyor. Hugo’yu gizli Müslüman olarak okumaya değil, gerçek kimliği ile okumaya değerlendirmeye her zaman varız. Ama çevirdiğiniz şekliyle şiir tam anlamı ile manipülasyondur, dili aldatmadır, bizi zavallı yerine koymadır. Hugo’nun metnini Müslümanlaştırıp, bir Müslümanın elinden çıkmış metin gibi sunmak Müslüman hassasiyetine göre kelimeler seçmek Hugo gerçeğini bize yutturamaz.

Ya peki ey çevirmen kardeş! IIN’est pas d’autre Dieu que Dieu..’yü Allah birdir diye çeviren -ki aslı Tanrıdan başka tanrı yoktur olması gerekir.- Mahometmourut…’u Muhammet a.s. ruhunu teslim etti diye çevirip, Muhammed öldü yalın-tarafsız çevirisini Müslüman şuurdan gizleyen Müslüman hassasiyete uygun hale getiren siz popüler olmanın dışında amacınız nedir?

Hugo’nun metni tam anlamı ile (çevirmen tarafından) “Müslümanlaştırılıp” sunularak “yersen...” anlamı ile önümüze konulmuş. Hayır yemeyeceğiz.

Hugo’nun kim olduğunu gerçekten okuyucular merak ediyorsa Dil edebiyat dergisinin 60. Sayısına (Aralık 2013) bakabilirler.


Ha, onca uğraş ve kütüphaneler dolusu çabanın sonunda Hugo’nun şiiri bulundu ve çevrildi türünde zavallı metin köpürtmelerine de Hugo’nun “paramiliterbiyografisinin” ihtiyacı yoktur diye düşünüyorum.


MEHMET HABİL TECİMEN


19 Nisan 2014 Cumartesi

Hikemi, Avcılık ve Toplayıcılıkla Anlamak


Bir halıyı dokuyan, değişik motifleri yan yana aynı kareye tutuşturan eller önce incelikli ve marifetli ellerdir.  Kalın ve zombi parmakların ucunda böylesi bir vakıanın gerçekleşmeyeceği bilinen bir gerçektir. Hangi ufkun inşasında zombi eller vardır?  Tarihimiz bu sakar ve anlayışsız ellerin kırdıkları pot, yaptıkları kazalarla doludur. Kalınlık, zombilik mevzu sanki medeniyetten kopuşla ortaya çıkan ‘maçoluk’ teriminin iki adım daha ötesinde  bir şeydir.

Anadoluculuk mesela, Hilmi Ziya Ülken’i, Nurettin Topçu’yu artık ancak rüyasında görür. Anadoluculuk, bir kasabacılık fikrine ulaştı neredeyse. Nurettin Topçu’dan sonra gelip de bu fikirden esinlenen tüm edebiyatçılar, bir köy kahvesinde,  kubbesi tenekeden camilerde buluşmak için adeta can attılar.  Mesela  çoğunun verdikleri ürünlerde her şey taşranın güzelliğiyledir.  Küçük olsun, bizim olsun mantığını  öteye geçemez. Üstelik bu metinlerin, sanırım bu fikre  atfedilen bir temsil üzerinden  yeni nesli etkilediğini, hatta onları daha da taşralaşmaya götürdüğünü söylememiz gerekir.  Geçenlerde facebook’ta paylaşılan bir  karede gördüm. Bu fikrin temsilcilerinden olan bir üstadın hiçbir teknolojik alet kullanmadığını okudum. Üzüldüm tabi. İstanbul’da Avrupa yakası ile Anadolu yakası arasındaki mesafeyi acaba  tomruk üzerinde mi aşıyor bu üstat. Kimse kusura bakmasın. Böylesi bir kalınlığın ve kopukluğun bir adım sonrası avcılık ve toplayıcılıktır. Zamanında, Haçlı seferleriyle Doğu’ya gelen Hristiyan mütefekkirler  ‘ben Doğu’nun üretmiş olduğu hiçbir araçla iş görmeyeceğim’ demedi. Ne buldu, aldı onu sonuna kadar kullandı, kendine göre bir sahada dönüştürmeyi düşündü. Ve  bu birikimin karşısına hangi  prensip ve girişimci ruhla çıkacağını keşfetmeye çalıştı. Kısacası örnekleri daha çoğaltmadan, belki  daha fazla kalp kırmadan bu meseleyi  sonuca bağlamak istiyorum. Anadoluculuk, İsmet Özel’den tevarüs eden bu türden bir alışkanlık nedeniyle teknolojiyi bir necaset gibi görmekle ve teknoloji karşısına konumladığı ‘Kalın Türk’ veya Kalın İnsan’ anlayışıyla tamamlandı. Kalın olmanın, insanımız adına bir vakara mı yoksa iftiraya mı varacağını varın siz hesap edin.

Y.T.

16 Nisan 2014 Çarşamba

LÜTFEN !




  Cahillik devam ediyor. İlim ne kadar gelişirse, cahillik de farklı bir teknikle devamını getirmeyi başarıyor. Fazilet olmayınca zihniyette, ilmin geldiği yer kadar cahillik de geliyor. Biri analık biri babalık ediyor dünyaya. İnsanlarsa onların çocukları.  Bu çocukların bir yüzü ilim diğer yüzü cahillik. Allah korkusu ikisini de birbirinden ayıran sınır. Allah sevgisi yoksa cahillikle ilim kol kola. Çoğu zaman birbirine katışık. İnsan sormadan edemiyor. Cahilliği ilim mi geliştirdi yoksa cahillik mi ilme kendi karakterini yükleme başarısını gösterdi? Bilinmiyor. Bunlar birbirlerini o kadar seviyorlar ki. Tarihin dönüm noktalarında birbirlerine soy kaybı yaşatmamak için birbirlerine yol veriyorlar. Yordam öğretiyorlar.

  Geçenlerde duydum. Yamyamlık resmen sona ermiş. Dünya gelişmiş falan. Uygarlığa ermiş. Doğru mu yani bu? Kim inanır. İnsan yeme şekli tür ve boyut değiştirdi sadece. Eskinin yamyamları ağızla insan yerken; şimdinin yamyamları füzeyle, sarin gazıyla, kapitalizmle yiyor. 
  Lütfen rica ediyorum. Yamyamlık bitti demeyin. 

A. K.

6 Nisan 2014 Pazar

İslam'ın Kalın Türk'ü mü Mehmedi mi?



İtibar dergisinin,  Nisan 2014 sayısında Yağız Gönüler’in, Ercan Yıldırım’ın ‘Anadolu’da İslam Ruhu : Vatan Millet oluşumu’ adlı kitabı üzerine bir değini metni var. Aslında Ercan Yıldırım da, Yağız Gönüler de İsmet Özel’in yıllardır söyleye geldiği şeyleri başka cümlelerle tekrar etmişler. Şunu söyleyelim önce. İsmet Özel’le Anadolu ruhunu kavramaya çalışan bir insan bazı önemli noktaları İsmet Özel’i köprü olarak kullandığı için elden peşin peşin kaçıracak demektir. Üstelik İsmet Özel’in sunduğu Anadolu ruhu kendi içinde çatışan bir yapıya sahiptir. Gerçekten Anadolu ruhu, İsmet Özel’in ‘Kalın Türk’ dediği gibi bir kişiliğin ürünü değildir.  Ve Kalın’lık Anadolu insanı adına hiç de iyi bir çağrışım yapmaz. İsmet Özel, kalınlığı, Anadolu insanının tavizsizliğini ve direnme gücünü anlatmak için kullansa bile bu kelime Anadolu insanını karşılamaz. Bu, aslında İsmet Özel’in burjuvaya ve burjuvazinin ürettiği değerlere karşı beslediği olağanüstü nefretin bir getirisidir. Daha da esası sosyalizmin ürettiği insan anlayışına birebir oturur bu kelime. Çünkü üzerinde pespayelik, mekaniklik, zorbalık gibi çağrışımları var bu kelimenin. Siz hiç kalın Müslüman gördünüz mü? Ya da kalın bir Müslüman olabilir mi? Mesela en savaşçı sahabe Haz. Hamza böyleydi diyebilir miyiz? Gerçi bu tür şeyleri Cahit Zarifoğlu daha iyi bir zemine oturtmuş. Düşmanımı da güzel yenerim vs. Yani kalın olmadan.
 
İkincisi, Yağız Gönüler ‘ aynı metinde ‘derdi devlete, isme oturtmakla (Osmanlı – Selçuklu vb.) başladığımız hatalar silsilesini durdurmamız gerekiyor’ şeklinde bir mantık öneriyor. Tabi metninin alnında da şöyle bir alıntı var. ‘Bizler her zaman Türklerin ayağına gideriz, onları bir defa olsun Batı’ya gelmezler; bu bizim ihtiyacımızın açık bir belirtisidir.’  Bunu söyleyense Voltaire. Ama bunu Voltaire Osmanlı zamanında söylemiş. Bu tür şeyleri İsmet Özel, Türklüğü yüceltmek adına kullanır. Daha doğrusu Anadoluculuk’u tahkim etmek için. Mesela Anadolu Türklüğünün başlangıcını Malazgirt Muharebesi ile başlatır. Başlatsın buna da bir şey denmez. Ama hem Selçuklu, Osmanlı şeklinde akan tarihi,...lı ekini ortadan kaldırmaya çalışacaksın hem de ...lı ekiyle alınmış başarı göstergelerini ...lı ekini reddeden bir fikriyata dayanak yapacaksınız. O zaman soralım. ...lı ekiyle yürüyen tarihimizi silin bakalım, İsmet Özel ya da sen Anadolu’nun hangi ruhundan bahsedebileceksiniz? Ya da hangi başarısından?  Çanakkale Zaferi, İstiklal Marşı ne güne duruyor derseniz. Onlar da ...lı ekinin ortaya çıkardığı bir başarıdır. Daha doğrusu Mehmetçiğin, Mehmetleri olan bir duyuşun.  1923’ten sonra ise ...lı eki milletin içindeki gizli kanallara gömüldü. Oradan akıp duruyor. Müsait bir tarihte tekrar ortaya çıkacak, demektir bunun anlamı. Osman olma biter,  Mehmet olma başlar yani.  Devlet adına  uygun fıtrat çeşitliliğidir bu. Karakter durmadan inşa eder kendisini. Aksi halde, Anadolu’nun kayın ağaçlarıyla sağlamlaştırmak zorunda kalırsınız devletinizi.



Adem KALAN 


Not: (Şiir yazan birinin kendisini gören bir büyük üstata sahip olması hala güzel. 5 Nis Yeprem Türk'ün Önemli Olan kitabını okuyorum. Kabiliyet ürünü ama iktisatsız şiirler var içinde. Değerli bir kitap.)

5 Nisan 2014 Cumartesi

Causalité de base : avant-propos






Akla yatkın; medeniyet ve gelenek kökenli bir milletin hanedan oluşturma amaçlı kimliği: Kalbe yatkın çünkü askerine Mehmetçik diyen ve düzeni ve kutsal kavgayı askeri üzerinden yapmış bir milletin kültür ve iman özeti ismi: Yirminci yüzyılın başlattığı yirmi birinci yüzyıla sarkıttığı etnik kavganın iman temeli alınarak yeniden tarafların birbirini gözden geçirmesi gerektiği fikrini içten içe öne koyan bir titre sahip olduğu için: çoğunluğun Mehmetlerden oluştuğu, Mehmet’in bırakın itiraz edilmesi gereken bir çatı isim olmasını, birleştirme tek yekun haline getirme noktasındaki esrarlı perdeyi yönetici aktörlerin aklına haykırma gücünden dolayı: bırakın şair şairliğini yapsın, aşık olsun, saz çalsın, şarap içsin, nesre yaklaşmasın nazmının içinde debelensin dursun diyenlere karşı şairinde nesri olur, şair de devlet kurar hem bu sadece mısralardan oluşan bir devlet değil fiilen teşkilat ve teşrifatını oluşturacak kadar amacını dışa vurup ezberleri bozduğu için. Irk ve asabiyet temelli yirminci yüzyılın entrika ve propagandanın esiri milyonların önüne doğrudan dolaysız evelemeden gevelemeden devletin bütün müminlerin ortak çatısı olduğunu ve işin temelinin sevgi ve insanı yaşatma şuuru olduğunu haykırdığı için.
 
Dahası ve bil cümle: Hugo’nun nefesiyle, surların önünde İkinci Mehmet;  (Fransız şövalyesine), Ona haykırıyordu:

Kimsin sen?  (La legende des siecles) diyenlere Muhammedi Mehmetleriz deme hakkını yeniden bu ümmete kazandırma ahdinde olduğun için. Mehmetli Devleti, Mehmetlerle dolu devlet Mehmetlerin teşekkül ettirdiği devlet Mehmet adaletini, Mehmet şefkatini ve dirayetini gösterecek devlet olarak medeniyetin bin yıllık Muhammedi iradeye olan teşkilat bağı ve bayrağını omuzlayacak devlet olarak gündemdedir…

impératifs de base: deuxieme point

Allah’ın bu topraklarda herkese verdiği iştir” bir faaliyet, bir ruh, bir mesai, sosyo-ekonomiyi ve sosyo-politiği Allahın elinden alan bir iş akdi olarak Mehmetli Devleti’nin geleceği ve ideali 571 yılında doğan sevgilinin geleceğe doğru bütün doğum yıl dönemlerini bir vuslat aşkıyla kucaklama şuurudur. Bir bunu bilir. Devletler idealize edilir, kurgulanır, hukukla, orduyla parlatılır. Devlet toprak bütünlüğü olan ve siyasal bakımdan örgütlenmişi bir organize yapı. Birlikte yaşam zorunluluğu birlikte yaşanların haklarını birlikte yaşamayanlara karşı koruma ve kollama gücü yani devlet bu ise -ki evet budur-doğallık kendiliğindenlik atfeder.

 Zorlama yoktur, zorakilik yoktur. Türkiye 10.yüzyıldan beridir Türkiye’dir. Türkiye yani Türkeli, Türklerin yaşadığı yurt. Toprak parçası değildir Türkiye vatandır. Tuğrul Bey’in parmağına derviş babanın abdest alırken kullandığı ibriğinin su ağzını yüzük yaptığı muska kutusundan binlerce kez Mekkeli sevgiliye salâvatın Musa’nın Tur dağındaki harfleriyle göğsüne yazdırdığı vahyin binlerce yıllık mirasına bir soluk kadar yakın bir bağdır bu, bağlılığı, intisabıdır bu… Hayal gibi ama hakikat budur abdest testisinin su ağzını parmağına yar yapan bir devlet bilincini yirmi birici yüzyılda bizler taşıyoruz, taşıyacağız.

conclusion de base: troiseme point

Türk devlet şuuru, insanı yaşat ki devlet yaşasın anlayışı aynı zamanda ve kesinlikle ilayı kelimetullah temellidir. Allah ve Devlet; Muhammed (a.s) ve Devlet aslında, devletin silsile beyanıdır ve zamanın zeminin önünde ne lazımsa o yapılmalıdır anlayışının real politiği eğer soy ve kurucu lider kendine ve ahfadına Mehmetli Devleti diyorsa, benden onlar, benimle onlar sahiplenişi yani, tarih boyu öyle olduğu gibi (Osmanlı Beyliği-Danişmentli Beyliği- Artukoğlu beyliği- Tolunoğlu beyliği- Selçuklular vs..) belki bir Mehmet adında beyimiz yok ama (ola da bilir) Mehmet’in kalbe+ruha+sırra+hafiye çekilen lafzayi celali bütün azaları beyinde tamam eyliyor.

(Kuruluş , mart nisan, sayı 2)

MEHMET HABİL TECİMEN