Dünya
üzerinde felsefi ve siyasi bir yorgunluk var. Siyasette, kitaplarda, günlük
hayatta hatta etikte bile bunu görmek, hissetmek mümkün.
Belki de bu tür şeylerle, felsefede bir
dairenin tamamlanmış
olduğunu anlıyoruz.
Batı
felsefesi, rezervini tüketti sanırım. Amerika da bu yüzden ortaya çıkmış olsa gerek. Amerika’da felsefe yok. Çünkü şehir devletleri felsefesi küçük ve Amerika hem çeşitli hem kalabalık. Şehir devletleri felsefesi Amerika’da sökmez.
Amerika’nın tek filozofu vardır. O da Ezra Pound.
Felsefe
ya bitecek ya da el, zihin ve dimağ
değiştirmekle kurtulup yoluna devam edecek.
Şehir devletleri mantığı içinde
doğan, gelişen felsefeyi aşmış durumdadır, zamanın
ruhu. Bilirsiniz Antik felsefe, şehir/
site devletlerinde ortaya çıkmıştı. Modern dönemde de felsefe benzer
bir şekilde boy verdi.
Aslında bu, Batı felsefesinin tipik tarihi davranışını
göstermektedir.
Ve eskinin şehir devletleriyle/
beylikleriyle modern çağın
cumhuriyetleri arasında pek bir fark yoktur öte yandan. Dünyanın
nüfus bakımından oldukça kalabalıklaşmış olması bizi
yanıltmasın. Batı felsefesinin değişmez temel özelliğidir, şehir
devletlerini inşa eden dimağla gelmek.
Grek felsefesi olsun veya sonradan ona eklemlenen
modern felsefe olsun, etik ve dimağ
açısından, her anlamda şehir devletleri felsefesidir. Yarın bu dimağ aşıldığında/değiştiğinde farklı bir felsefe ortaya çıkacaktır. Ve tek taraflı bir hakikatle ayakta
duran şehir devletleri/ cumhuriyet devletleri felsefesi bu gelişmiş siyasi yapıları etik açıdan elbette taşıyamayacaktır.
Büyü ile bir kabileyi yönetecek, ayakta tutacak etiği inşa
edebilirsiniz. Ve şehir devletleri felsefesiyle
de bir cumhuriyet / şehir devletleri etiği ortaya çıkarabilirsiniz. Ancak medeniyet devreye girince, sadece şehir devletleri felsefesiyle o büyük felsefi tini
kuramazsınız. İnsanın
dünya ve ahiret mutluluğu demiş ya filozof, felsefenin ufku aslen burasıdır.
Bu hususta Heidegger’ı iyi anlamak gerekir. Heidegger,
hakikat sonrası çağ derken, şehir devletleri dimağıyla ilerleyen bir felsefenin artık mümkün olmadığını
mı kast etmişti acaba? Sanırım, öyle. Ve Heidegger, yine Aristoteles’e
dönmüştü, yani tekrar şehir devletleri felsefesinin başına. Ama işte oradan da bir şey çıkmamıştı.
Galiba Heidegger’in söylemekten kaçındığı şeyi, Erich Auerbach dillendirmiş: ‘Değişmiş koşullar altında, ulus öncesi Ortaçağ eğitiminin sahip olduğu düşünceye dönmek zorundayız, tinin ulusal olmadığı düşüncesine.’
(1)Erich
Auerbach, Dünya Edebiyatının Filolojisi, Metis Yayınları, 2010